Aktuelles
  • Herzlich Willkommen im Balkanforum
    Sind Sie neu hier? Dann werden Sie Mitglied in unserer Community.
    Bitte hier registrieren

[Türk Silahlı Kuvvetleri] - Turkish Armed Forces - Türkische Streitkräfte

12540551_533113966850782_3820503691837905995_n.jpg


Z7n85k.jpg


1M78dN.jpg


vnyO44.jpg
 
atak t-129 auf englisch sehr gelungen

Um diese Inhalte anzuzeigen, benötigen wir die Zustimmung zum Setzen von Drittanbieter-Cookies.
Für weitere Informationen siehe die Seite Verwendung von Cookies.


das erste veroffentlichte bild aus der produktion vom ch-47 chinnok fuer die turkische armee

ch47tr_zpsuuhff4ii.jpg
 
milli_muharip_jette_sona_yaklasildi_h6217.jpg


ANKARA — Tusas Turkish Aerospace Industries (TAI), maker of what will eventually become Turkey’s first indigenous fighter jet, hopes to pen a design contract for the aircraft in the first half of 2016.

The company is in talks with the procurement agency, the Undersecretariat for Defense Industries (SSM), over the design phase of the program, dubbed TF-X.

TAI recently narrowed design options to three models, one of which will be chosen by the end-user, the Turkish Air Force.

The short-listed design options feature both single-engine and twin-engine models, according to Muharrem Dortkasli, TAI’s general manager.

“The choice over the engine will be key to finalize the decision on the design concept,” Dortkasli said. “All of the chosen three model options are good enough to meet the operational requirements of the end user.”

He said that TAI’s work aims to benefit from the capabilities of the local industry “at full.”

“Subsystems will be as ‘national’ as possible,” Dortkasli said.

Turkey hopes to fly the TF-X by 2023, the centennial of the Turkish republic. Dortkasli said the maiden flight will be followed by 300 to 500 sorties before certification of the aircraft.

“We will succeed,” he said.

Analysts say although Turkey is keen to develop a “national” fighter, work will be shared with foreign aircraft makers.

“I understand that the Turkish red line about the future aircraft’s ‘national’ identity will be about the capability to fly an aircraft with critical sovereign systems — as well as the rights to be able to sell it to potential buyers without having to knock on any foreign producer’s door,” said one defense analyst.

Industry sources agreed that the selection of an engine is the most critical step in the current stage of the program.

The Turkish government has been in talks with engine makers to assess engine options and modality.

In December, Rolls-Royce said it was offering its EJ200 engine to power the Turkish-made fighter jet. Procurement officials said they are in talks with Rolls-Royce over the terms of production, know-how and export licenses.

Eurojet Turbo is a major partner of Rolls-Royce together with MTU, ITP & Avio for offering the EJ200 as a potential engine for the TF-X program. Rolls-Royce said the technology of the EJ200 makes it smaller and simpler in layout than current engines of a similar thrust class, while giving it lower fuel consumption and an unprecedented power-to-weight ratio.

The first series production Eurofighter Typhoon aircraft, powered by the EJ200, were flown in February 2003. The Typhoon flew operational missions over Libya as part of Operation Ellamy, totaling 6,000 engine hours without a reject.

Rolls-Royce has so far delivered more than 1,100 EJ2000 engines. It has a thrust range from 13,500 pounds force dry to 20,000 pounds force with reheat.

Turks are keen on stealth and believe that the engine technology to be chosen would be very critical in attaining the desired stealth capability.


 
Um diese Inhalte anzuzeigen, benötigen wir die Zustimmung zum Setzen von Drittanbieter-Cookies.
Für weitere Informationen siehe die Seite Verwendung von Cookies.

Um diese Inhalte anzuzeigen, benötigen wir die Zustimmung zum Setzen von Drittanbieter-Cookies.
Für weitere Informationen siehe die Seite Verwendung von Cookies.
 
Faruk Özlü: Artık kendi füze sistemlerimizi yapabiliriz


Meclis Savunma Komisyonu Başkanı Özlü, daha önce füze savunma sistemini yapamayacaklarını söyleyen yerli firmaların, geçen zamanda elde ettikleri tecrübelerle “2006’da yapamazdık ama bugün bu sistemleri yapabiliriz” dediklerini söyledi.


turk-fuzesi-geliyor--338b43d9d803a2b0c1ce.jpg


31615.jpg



Meclis Milli Savunma Komisyonu Başkanı Faruk Özlü, El Cezire Türk'ten Didem Özel Tümer'e verdiği mülakatta yerli silah sanayiinin gelişimine dair değerlendirmelerde bulundu. Tümer'in özel haberinden öne çıkan ifadeler şu şekilde:

Meclis Milli Savunma Komisyonu Başkanı Faruk Özlü son 10 yıldır Türkiye’nin savunma sanayii alanındaki dönüşümünün en yakın tanıklarından biri. İlk milli tank ALTAY, ilk insansız hava aracı ANKA, ilk milli gemi MİLGEM projelerinde ve Uzun Menzilli Füze Savunma Sistemi İhalesi'nde Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcısı olarak görev yaptı. AK Parti Düzce milletvekili olarak Meclis’e giren Özlü ile Türkiye’nin savunma perspektifini, füze savunma sistemi ihalesinin iptalini ve siber saldırılara karşı Türkiye'nin durumunu konuştuk.

Türkiye'nin “savunma ve güvenlik konseptini” ve bu konseptin yıllar içerisindeki gelişimini nasıl değerlendirirsiniz?

Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan bugüne kadar Türkiye'nin savunma ve güvenlik konseptinin esas unsurları hep aynı olmuştur. Yani bulunduğu bölgede ve dünyada barışın korunması ile birlikte, kalkınma ve adaletin de sağlanması. Kurtuluş Savaşı'nın hemen sonrasında ortaya konulan temel görüş; “yurtta sulh, dünyada sulh” olmuştu. Bizim dönemimizde uygulamaya çalıştığımız “çözüm süreci” ve “komşularla sıfır sorun” politikasının esası da aynı amaca mâtuftur. Yani bütün cumhuriyet tarihimiz boyunca bulunduğumuz bölgede ve dünyada barışı sağlama, adaleti tesis etme, toplumları fakirlik ve cehaletten kurtaracak bir kalkınma hedefimiz olmuştur.

Bu temel politikanın bir sonucu olarak Cumhuriyet tarihinde hiç bir komşumuz ile bir askeri çatışmaya girmediğimizi söylemeliyim. Türkiye sorunlarını diplomatik yollarla, silahsız yöntemlerle çözmeye gayret sarfeden bir ülke olmuştur hep. Cumhuriyet tarihinde gerçekleştirmek zorunda kaldığımız en büyük askerî harekata bu sebepledir ki “Kıbrıs Barış Harekâtı” adını verdik. Örneğin Hatay, savaşla değil, müzakere ve barış yolu ile anavatana dahil edildi.

Bugün, Türkiye’nin etrafını çevreleyen ülkelerdeki gelişmeler gözönüne alındığında, bu çok naif bir bakış açısı değil mi?

Hayır, asla değil. Çünkü silah kullanmak her zaman en son seçenek olmalıdır. Burada hemen belirtmeliyim ki, savunma sanayimizin geliştirilmesi, modern askerî teçhizat tedariki faaliyetlerimizin de aslında bir tek amacı vardır; caydırıcılık ve barışı korumak. Yani bütün bu faaliyetleri caydırıcı bir güç olmak ve barışı korumak için yapıyoruz.

Peki savunma sanayiine son dönemde daha çok ağırlık verilmesi…

Türkiye'nin bir taraftan silahlı kuvvetlerini modernize ederken, diğer taraftan savunma sanayisini geliştiren dünyadaki ender ülkelerden biri olduğunu öncelikle belirtmek isterim.

Son 10 yılda savunma sanayimizi geliştirme ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni modernize etme faaliyetlerimizde ciddi mesafeler aldık. Bu dönemde daha çok tasarım ve mühendislik ağırlıklı faaliyetler yürüttük. Teknoloji üretmeye çalıştık. Ordumuzu yerli, milli sistemlerle donatmayı hedefledik. Bunda çok da başarılı olduk. Bugün kendi tasarımız olan, adını kendimizin verdiği çok sayıda sistemin sahibiyiz. ALTAY, ANKA, MİLGEM, HÜRKUŞ gibi…

Bugün geldiğimiz noktada ise, Türkiye’nin savunma ve güvenlik alanında, kapsamlı bir yapısal dönüşüme, yani kapsamlı bir reforma ihtiyacı var. Bugün bu yapısal dönüşümü gerçekleştiremezsek, sektörü gelecek on yılda geçmiş on yıldaki kadar büyütmemiz mümkün değil. Bilindiği gibi geçen 10 yılda çok önemli modernizasyon faaliyetleri yürüttük. Ancak bugün artık bir transformasyona ihtiyacımız var.

Neden?

Mesela, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK). Hâlâ KİT statüsünde. Bu statü ile iyi ürünler çıkarmak, rekabet etmek mümkün değil. MKEK’nın öncelikle modern şirket yönetim tekniklerini uygulayabilecek, teknoloji üretebilecek, ticari faaliyetlerini en az ASELSAN ve TAI gibi yürütebilecek şekilde bir statüye kavuşturulması gerekli. Yani KİT statüsünden A.Ş statüsüne geçmeli. Bugün bunu yapmazsak gelecek on yılda MKEK’den fazla bir şey beklemeyelim.

Türkiye bu konularda biraz geç kalmadı mı? Ordu devlet olmakla, NATO içindeki ikinci büyük ordu olmakla övünen bir ülke için bunlar gecikmiş konular, adımlar değil mi?

Savunma sanayiinde Türkiye’nin belirli kilometre taşları vardır. Örneğin, 1923’ten 1952’de NATO’ya girişimize kadarki ilk dönem. 1952’den 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'na kadar geçen ve savunmamızı NATO şemsiyesi altında gördüğümüz ikinci bir dönem var.

1974 Amerikan ambargosu Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Daha sonra 1985 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın kuruluşu önemli bir kilometre taşıdır. 1974–1985 arası yani 3. dönem Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakıfları ile ASELSAN’ın kurulduğu ve önde olduğu yıllardır.

Nihayet 1985 yılında çok önemli bir dönüşüme imza atılmıştır. Savunma Sanayii Müsteşarlığı ve Savunma Sanayii Destekleme Fonu kurulmuştur. Bu dönemde, özel sektörün savunma sanayine girmesi teşvik ediliyor. TAİ, TEİ, FNSS gibi ortak girişim şirketleri kuruluyor. Örneğin, Ankara Kazan'da TAI, Gölbaşı'nda FNSS, Eskişehir'de TEI gibi şirketler bu dönemde hayata geçiriliyor. 2003 yılına kadar süren ve 4’ncü dönem olarak adlandırabilceğimiz bu dönemde çok önemli projeler başlatılıyor. F-16 ve ZMA projesi gibi.

Büyük dönüşümün başlangıcı: 15 Mayıs 2004

2003 yılında başlayan ve bugüne kadar gelen bu son dönemde ise ağırlıklı olarak kendi tasarımlarımızı, kendi ürünlerimizi yapmaya çalışıyoruz. 5’nci dönem olarak adlandırabileceğimiz bu son dönem, aynı zamanda yabancı şirketlerin ana yükleniciliğinden yerli şirketlerin ana yükleniciliğine geçtiğimiz bir dönem olmuştur.

15 Mayıs 2004 tarihli Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısını savunma sanayimiz açısından bir büyük dönüşümün başlangıcı olarak kabul etmek gerekir. Bu toplantıda, Savunma Sanayii İcra Komitesi Başkanı bugünkü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, diğer iki üyesi de dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, Milli Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül'dü.

Bu toplantıda önemli ve büyük projelerin ihale süreçleri iptal edildi. MİLGEM, ATAK, insansız hava aracı ve bugünkü ALTAY tankı gibi yabancı ana yüklenicilerle Türkiye’de lisans altında üretimi öngörülen proje modelleri iptal edildi. Bunun yerine yerli şirketlerin ana yüklenici olacakları proje modelleri benimsendi.

Yabancıya ihale verip ‘bize iş ver’ diyorduk

Bu dönüşümden önce, uluslararası ihale yapıyor, doğal olarak ihaleyi kazanan firmaya da işi veriyorduk. O yabancı firmaya da “Sen bu ihaleyi kazandın ama sen bizim yerli şirketlerimize buradan iş payı ver, onları alt yüklenici yap" diyorduk. Yani kendi işimizi önce yabancıya veriyor, sonra da ana işi verdiğimiz firmadan bizimkilere iş payı vermesini istiyorduk.

15 Mayıs 2004’teki o toplantı bu sistem tersine döndürülmesinin başlangıcı olmuştur. Bu tarihten sonra yapabilecekleri her işte yurtiçi firmaları ana yüklenici olarak seçtik. Bu defa yabancı şirketler bizim firmalarımızdan iş isteme, alt yüklenici olma durumunda oldular. Bu sayede son 10 yılda savunma sistemlerinin yurt içinden karşılanma oranı yüzde 55’ler seviyesine çıktı.

Vizyon eksikliği demek haksızlık olur

Peki 2004’e kadarki dönemde vizyon eksikliği mi, kolaycılık mı söz konusuydu? Ve burada askerlerin ve siyasilerin rolü neydi?

Vizyonsuzluk diyemeyiz, haksızlık olur. Daha ziyade, bu modele daha önce sanayimiz de çok hazır değildi. 2004’ten sonra sanayimize tevdi ettiğimiz tasarım ağırlıklı projeleri 90’larda vermeye kalksaydık, bir çoğunu yapabilecek durumda olmayabilirlerdi. 2000’lerin başına kadar, sanayimizin modern yönetim ve üretim tekniklerini öğrenmesi, sistem entegrastonu bilgisine sahip olmaları ile geçti.

2004’te alınan kararlar gerçekten çok radikal, cesaret isteyen kararlardır. O gün alınan kararların sonucu bugün bir kısmı envanterde, bir kısmı envantere girmek üzere olan ürünlerimiz var. Türkiye’nin kendi tasarımı ilk savaş gemisi MİLGEM şu anda envanterde. Deniz Kuvvetlerimiz kullanıyor. ALTAY tankının tasarım testleri bitmek üzere. Seri üretime geçilecek. ANKA seri üretimde. HÜRKUŞ daha dün çok önemli bir testten, serbest düşme testinden, başarı ile geçti. Çok büyük başarılar bunlar.

Çinli firma beklentileri karşılamadı

2004’ün ardından 2006 yılında alınan kritik bir karar var. T – LORAMİDS (Türk Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi) projesi. Türkiye 10 yıldır bu projeyle uğraşıyor, sonunda 2015 yılında ihaleyi iptal edip, “ben kendim yapacağım” diyor. Türkiye’nin etrafı İstanbul’u tek atışta vurabilecek füzelere sahip ülkelerle çevriliyken bu ihale neden bu kadar uzun sürdü ve niye iptal edildi?

2006 yılında Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nda projelerden sorumlu müsteşar yardımcısıydım. Bu Proje Genelkurmay Başkanlığı'ndan Savunma Sanayii Müsteşarlığı'na gönderildiğinde biz önce “Türkiye’nin hava savunma sistemlerinde izlemesi gereken yol ne olmalı?” diye bir fizibilite etüdü yaptık. Bu fizibilite çalışması yaklaşık 2 yıl sürdü.

Hava savunma sistemleri konsepti katmanlı bir yapıyı haizdir. Alçak, orta ve yüksek irtifa gibi. Kısa, orta ve uzun menzil gibi. 2006-2008 arasında yapılan bu fizibilite çalışmasından yurtiçi sanayimizin kendi imkân ve kabiliyetleri ile kısa ve orta menzil, alçak ve orta irtifa hava savunma sistemlerini tasarlayıp üretebileceği, ancak uzun menzilli hava ve füze savunma sistemlerini kendi imkân ve kabiliyetleri ile tasarlayıp üretemeyeceği sonucu çıktı. Yani o tarihte Patriot, S300, S400 muadili bir sistemin Türkiye’de tasarım ve üretimi için altyapımız yeterli değildi. Bu sebeple, uzun menzilli hava ve füze savunma sistemi projesi için uluslararası ihaleye çıkılmasına karar verildi. 2008’de ihaleye çıktık. Amerika, Rusya, Fransa–İtalya ortaklığı ve Çin’den 4 firma/kuruluş teklif verdi.

Yurtiçi firmalar 'yaparız' dedi

Çin firmasının teklifi fiyat açısından diğerlerine göre aşağı yukarı 1 milyar doların üzerinde daha avantajlıydı. Yerli katkısı bakımından da diğerlerine karşı üstünlüğü vardı. Savunma Sanayii İcra Komitesi Başkanı olarak Başbakanımız, teknoloji transferi konusunda ihaleyi kazanan firmanın daha açık davranması talimatını verdiler. Bu görüşmeler yaklaşık 2 yıl sürdü.

İptal sebebi teknoloji transferi konusunda Çinli firmanın beklentilerimizi karşılamaması olmuştur.

Fakat bu arada bir başka gelişme daha oldu. Yurtiçi firmalarımız da, alçak ve orta irtifa hava savunma sistemi projeleri ile diğer projelerden kazanmış oldukları bilgi birikimi ve teknolojiler ile “2006’da yapamazdık ama bugün bu sistemleri yapabiliriz” teklifinde bulundular.

Belki de uzun menzilli hava savunma sistemi ihalesi yapan tek ülkeyiz

Sadece Çin değil, ihaleye katılan diğer ülke şirketleri de teknoloji transferi konusunda cömert olmayı reddetti herhalde. Bu konudaki kıskançlığın nedeni ne?

Uzun menzilli hava savunma sistemleri konusunda Türkiye belki de dünyada ihale yapan tek ülkedir. Bu tip projeler aslında ihale ile olmuyor. En üst düzeydeki siyasi ilişkilerin bir sonucu olarak örneğin, Rusya Cezayir’e ya da Amerika Güney Kore’ye bu sistemleri satıyor. Verirken de hiç biri teknoloji vermiyor. Çünkü teknoloji yani nasıl yapılacağını bilmek işin esası. Teknoloji sahibi olmak üstünlüktür. Sahip olduğu üstünlüğü niçin kendi eliyle karşısındakine versin ki? Özetle, “Bu sistemi kullan, nasıl yapıldığını sorma” deniliyor.

Türkiye bir tür bağımlılık yaratma isteğini gördüğü için mi ihaleyi iptal etti?

Savunma sanayiinde son 10 yılda aldığımız mesafe şirketlerimizi cesaretlendirdi. Türkiye bu sistemleri kendisi tasarlayıp üretmeyi hedefledi.

Bu vesile ile şunu ifade etmek isterim ki, savunma sanayiinde tam bağımsızlık Türkiye için gerçekçi bir hedef değildir. Bu yönüyle bugün hâlâ savunma sanayisi bakımından tam bağımsız iki ülke var: Amerika ve Rusya. Diğer bütün ülkeler, mesala İngiltere Amerika’ya, Almanya Fransa’ya, Fransa İtalya’ya bir şekilde bağımlı. Karşılıklı bağımlılık bu.

Bu bizim de savunma sanayii stratejimizde dikkate aldığımız bir husus. Bizim ülke ölçeğimiz savunma sanayii ve teknolojileri bakımından tam bağımsızlık iddiasında olmamamız için çok rasyonel değil.

Neden? Bu yerli ve milli olmakla çelişen bir şey değil mi?

Çünkü bu maliyet–etkinlik açısından da bakılması gereken bir konu. Bunun sonu yok. Türkiye ölçeğindeki bir ülkenin her şeyi tek başına kendisinin yapması doğru bir strateji değil. Bu akıllı bir politika olmaz. Başedemeyiz. Amerika bir devletler topluluğu, Rusya bir federasyon. Türkiye üniter yapılı tek bir devlet. Türkiye’nin ölçeğindeki ülkelere baktığınızda hiç birisinin savunma sanayii ve teknolojilerinde her şeyi tek başına yapmak gibi bir iddiası yok.

Peki o zaman Milli Füze Savunma Sistemi denildiğinde ne anlayacağız?

Sistem seviyesinde IP hakları, fikri ve sınai mülkiyet hakları Türkiye’ye ait bir ürün anlayacağız. Yani her bir komponentini bizim yapmamız doğru değil. Böyle bir tasarım maliyeti etkin de olmaz. Hesaplı olmamız gerekiyor.

Silahlanmanın temel amacı caydırıcılık

Bunu bir Savunma Komisyonu Başkanı’nın söylemesi ilginç…

Sorunlarımızı öncelikle silahla çözmeyi düşünmediğimizi daha önce söylemiştim. Diplomasi diye bir şey var. Önce onu kullanacağız. Silah en son seçenek. Silahlanmanın temel amacı caydırıcılık. Yani öncelikle “Bana dokunmayın, canınız yanar" mesajını vermek. Esas olan dokunmamasını sağlamak, ama illa dokunmak istiyor ve dokunuyorsa da canını yakmaktır. Canını yakabilecek güce sahip olmaktır.

Türkiye savunmasız değil

Savunma Sanayii Müsteşarı, Türkiye’nin kendi füze savunma sistemini kurmasının 5 ila 10 yıl vadede olabileceğini söyledi...

Doğru söyledi. 5 yıl makûl bir süredir. Bu işler için uzun bir süre değildir.

Bu Türkiye en az 5 yıl da savunmasız demek değil mi?

Hayır değil. Türkiye’nin şu anda elinde olan sistemler var. Bunlar her ne kadar çok modern sistemler olmasa da, halihazırda kullanımda. Bugüne kadar kendimizi nasıl savunuyorsak, önümüzdeki 5–10 yıl da aynı şekilde savunmaya devam edeceğiz.

Takdir edersiniz ki uzun menzilli hava füze savunma sistemini Türk sanayi ilk defa yapacak. Bu bakımdan 5 yıl makûl bir süre.

Türkiye neden balistik füze yapmıyor peki?

Bu Türkiye’nin savunma konseptinden kaynaklanıyor. Savunma konseptimizde böyle bir ihtiyaç bulunmuyor.

Artık sadece devletler yok, devlet dışı aktörler, güçler var. DAEŞ var mesela. Bu bakış açısı pasifist değil mi?

Suriye’de gelinen nokta diplomasinin iflasıdır. Suriye konusunda sorgulamamız gereken silah sistemlerinden ziyade dünyada barışı korumak, güvenliği sağlamak üzere kurulmuş uluslararası güvenlik kurumlarıdır. Mesala BM, AGİT, NATO ne işe yarar onu sorgulamamız gerekiyor. Örneğin, Türkiye'nin Rus savaş uçağını düşürmesinin ardından BM Genel Sekreteri'nin neden hiç sesi çıkmamıştır. Neden Türkiye ile Rusya arasında bir arabululucuk görevi üstlenmemiştir? Böyle bir durumda ortada olmayacaksa ne zaman oratada olacak, varlığı ne işe yarıyor diye sormamız gerekiyor.

Füze savunma sistemine bir kez daha dönelim. Türkiye aynı zamanda savunma sanayi ihracatçısı bir ülke olma hedefinde. 5–10 yıl içinde Türkiye kendi sistemini ortaya çıkaramazsa bu itibar kaybına neden olmaz mı?

Ben yurtiçi sanayimize güveniyorum, bugüne kadar girip de başarısızlıkla sonuçlanmış hiç bir işleri yok. Başarırlar. Yapamazlarsa bir imaj kaybı olur elbette. Ama deneyimleri var. Alçak ve orta irtifayı yapıyorlar. Başarırlar.

Peki siber saldırılara karşı Türkiye ne denli güvenli?

Türkiye’nin teknik açıdan siber saldırılara karşı güvenli bir ülke olduğu, ancak bu konuda bazı yasal düzenlemelere ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim.

Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde, Siber Savunma Komutanlığı diye bir yapı oluşturdu. Savunma Sanayii Müsteşarlığı başlangıç aşamasında olsa da bir yapılanma gerçekleştirdi. Eş zamanlı olarak, sektörün koordinatörü olacak bir firma belirlendi. STM (Savunma Teknolojileri Mühendislik AŞ. )

Türkiye küresel bir siber güç olabilir. Bu yönde azami gayret sarfetmeliyiz.

Uydu teknolojisinde ne durumda peki?

19’ncu ve 20’nci yüzyıl denizlere hâkim olanların dünyaya hakim olduğu bir yüzyıl oldu. İçinde bulunduğumuz 21’nci yüzyıl ise uzaya hakim olanların dünyaya hakim olduğu ve olmaya devam edeceği bir yüzyıl. Bu sebeple, uzay ve uydu çalışmaları büyük önem arz ediyor.

Türkiye hem haberleşme, hem istihbarat uyduları konusunda önemli çalışmalar yapıyor. Uzaydan daha fazla istifade edebileceğimiz bir döneme giriyoruz.

Son 10 yılda gerçekleştirdiğimiz faaliyetler sonucunda Ankara Kazan bölgesinde hem haberleşme, hem de istihbarat (keşif–gözlem) uydularının tasarım ve üretimi için "uydu sistem üretim, test ve entegrasyon merkezi" kurduk. Buraya ciddi bir yatırım yaptık. Keşif-Gözlem (istihbarat) uyduları çalışmalarımız Göktürk 1, Göktürk 2, Göktürk 3, Göktürk 4 isimleri ile devam ediyor. Göktürk 2 uzayda, Göktürk 1 test ve fırlatma aşamasında, Göktürk 3 ve 4 tasarım aşamasında.

Uydu projelerimizi, Savunma Sanayii Müsteşarlığı ve TÜRKSAT ile TAI, TÜBİTAK Uzay, ASELSAN, C2TECH gibi firmalarımız eliyle yürütüyoruz.

Bir de Türkiye’de uydu fırlatma sistemi kurmak istiyoruz. Türkiye uydularını kendisinin fırlatabileceği bir merkez arayışı içerisinde. Bunun da fizibilite etütleri devam ediyor.




Ukraine, Turkey to create working group to coordinate work over joint projects in defense sector

Ukrainian National Security and Defense Council (NSDC) Secretary Oleksandr Turchynov as part of his working visit to Turkey met Turkish Undersecretary for Defense Industry İsmail Demir and discussed the intensification of military and technical cooperation.

The press service of NSDC reported last week that the negotiations were held in Ankara. The parties agreed that uniting the resources the countries could achieve more things together than if they work separately.

Demir said that Turkey highly appreciates Ukrainian designs in rocket production, aircraft engineering and tank construction.
"This list could be named by a few, while Turkish defense industry has significant exploratory studies and solutions, the combination of which with Ukrainian ones could give a completely new quality," he said.

The sides discussed the possibility of creating joint ventures, as well as of the Ukrainian-Turkish research center for the study and analysis of the use of advanced military and technological developments in the conditions of modern military conflicts.

"During the negotiations, it was agreed to establish a joint working group to coordinate the work on joint projects, which will consist of the representatives of defense industries," the council said.
According to Turchynov, Ukraine and Turkey are at the forefront of the threats the civilized world faces.

"Geopolitical challenges our countries face is the unifying factor for us and leaves no alternatives to our victory", - he said.
Moreover, the Ukrainian NSDC secretary held meetings with the heads of leading defense industry enterprises of Turkey, during which the questions of implementation of joint projects were discussed, and visited defense enterprises Aselsan and Roketsan.

Ukraine, Turkey to create working group to coordinate work over joint projects in defense sector
 
Bu gerizekali komisyon baskani bu füze konusunda bilenleri kendisini gibi vakifsiz mi görüyor?

Zamaninda resmi kaynaklarca dogrulani resmen inkar ediyor.

Balistik füzeleri 1000 km asmis salagin halen haberi yok.

Bu aptal herifin kendisinden haberi yok. WS 1 tiplerin devsirme adlandimasi nedir acaba?

2012 hangi arastirma kurumu " orduya 500 km balistik füzeyi teslim ettik dedi?

Palavradan ziyade beynsiz bu kayitlara gecen gercekleri arastirsin.
 
Zuletzt bearbeitet:
Bu gerizekali komisyon baskani bu füze konusunda bilenleri kendisini gibi vakifsiz mi görüyor?

Zamaninda resmi kaynaklarca dogrulani resmen inkar ediyor.

Balistik füzeleri 1000 km asmis salagin halen haberi yok.

Bu aptal herifin kendisinden haberi yok. WS 1 tiplerin devsirme adlandimasi nedir acaba?

2012 hangi arastirma kurumu " orduya 500 km balistik füzeyi teslim ettik dedi?

Palavradan ziyade beynsiz bu kayitlara gecen gercekleri arastirsin.

vay be böyle kizgin görmedim seni, sen adam mi niye takiyorsun belki gizli tutma anlaminda birsey söylememistir nerden billiriz ki. söyle ifadelere cok takilma kanka.
 
Zurück
Oben