Aktuelles
  • Herzlich Willkommen im Balkanforum
    Sind Sie neu hier? Dann werden Sie Mitglied in unserer Community.
    Bitte hier registrieren

Wirtschaft der Türkei - Türkiye Ekonomisi - Economy of Turkey

Das Budget für 2016:

Am meisten wurde für die Ausbildung geplant. Milli Eğitim Bakanlığı : 74.419.306.000 TL

2016 BÜTÇE ÖDENEK TAVANLARINDA HANG? KURUMA NE KADAR PAY AYRILDI?


Ich verstehe nicht warum man für Diyanet İşleri Başkanlığı 6.482.979.000 TL ausgibt. Höchstens 4 Milliarden TL sollte man für die Religionsbeamten ausgeben.
Dafür sollte man 2-3 Mia für Forschung in Energie- und Wassertechnik ausgeben sowie für die Umwelt (Kläranlagen, Abwasser, Aufforstung)
 

Umgerechnet 1,94 Milliarden Euro. Findest du das wirklich viel, wenn du ließt das die Katholische Kirche in Deutschland ein Vermögen von weit über 6 Milliarden Euro hat? Das ist nichts und wahrscheinlich gerade mal das nötigste für die gesamte Türkei. Die Ausbildung unserer Gelehrten ist wichtig, ich möchte persönlich keine 20-30 jährigen Prediger die nicht mal den Islam verstanden haben aber wie in Deutschland die Araber einen auf Hoca hoch 10 machen und alles als ungläubig deklarieren.

Oder irgendwelche Storys aus der Wüste erfinden und schon vor dem Gebet auf ihre Menge schreiend, irgendwas erzählen.

Einen Gelehrten wie Dr. Nihat Hatipoglu (Pamuk Hoca) findest du in der gesamten Arabischen Welt nicht einmal.
 
Umgerechnet 1,94 Milliarden Euro. Findest du das wirklich viel, wenn du ließt das die Katholische Kirche in Deutschland ein Vermögen von weit über 6 Milliarden Euro hat? Das ist nichts und wahrscheinlich gerade mal das nötigste für die gesamte Türkei. Die Ausbildung unserer Gelehrten ist wichtig, ich möchte persönlich keine 20-30 jährigen Prediger die nicht mal den Islam verstanden haben aber wie in Deutschland die Araber einen auf Hoca hoch 10 machen und alles als ungläubig deklarieren.

Oder irgendwelche Storys aus der Wüste erfinden und schon vor dem Gebet auf ihre Menge schreiend, irgendwas erzählen.

Einen Gelehrten wie Dr. Nihat Hatipoglu (Pamuk Hoca) findest du in der gesamten Arabischen Welt nicht einmal.


Ja das ist aber nur ein Vermögen und es geht hier um jährliches Budget. In der Türkei gibt es ca 84000 Moscheen und im Iran etwa 70000. Komisch Iran sollte doch viel mehr haben.
Das Budget mit den europäischen Länder kann man nicht vergleichen, weil dort die Kosten und Löhne höher sind.

z.B. das Militärbudget in der Türkei ist bei ca 60 Milliarden Lira (etwa 20 Mia USD) und Grossbritannien hat ein Militärbudget von 55 Mia USD. Die Personal- sowie Herstellungskosten sind in der Türkei 2-3 fach günstiger. Das heisst nun, dass die Wertschöpfung etwa gleich gross ist bei GB.
 
Ja das ist aber nur ein Vermögen und es geht hier um jährliches Budget. In der Türkei gibt es ca 84000 Moscheen und im Iran etwa 70000. Komisch Iran sollte doch viel mehr haben.
Das Budget mit den europäischen Länder kann man nicht vergleichen, weil dort die Kosten und Löhne höher sind.

z.B. das Militärbudget in der Türkei ist bei ca 60 Milliarden Lira (etwa 20 Mia USD) und Grossbritannien hat ein Militärbudget von 55 Mia USD. Die Personal- sowie Herstellungskosten sind in der Türkei 2-3 fach günstiger. Das heisst nun, dass die Wertschöpfung etwa gleich gross ist bei GB.

Der Iran ist bei weitem auch nicht so urbanisiert wie die Türkei. Einzig an manchen Orten vor allem im Norden und auch im Osten/Süd-Osten ein einziges Brachland voller Gebirge.

Die Bevölkerungsdichte im Iran liegt bei 46 Einwohner pro Km²
Die Bevölkerungsdiche in der Türkei liegt bei 98 Einwohner pro Km²

Zudem ich nicht wieder ein Fass aufmachen will über die (Islamische) Republik Iran die im grunde keine ist. Davon abgesehen das zu den Moschee die, die Menschen früher erbauten in der Osmaniscchen Ära noch die Staatlichen hinzu kamen seit Gründung der Republik.

Wie gesagt, ich finde es noch völlig im Rahmen.
 
Türkiye'de Beyin Göçü ve Beyin Göçü Çözüm Stratejileri - Siyasal Hayvan

Türkiye’de Beyin Göçü ve Beyin Göçü Çözüm Stratejileri

26 Ağustos 2015 1,362 Görüntülemeler


Türkiye’de Genel Durum

Türkiye ve beyin göçü konusuna baktığımızda Türkiye’nin 1960’larda batıya , çoğunlukla da Avrupa’ya mühendis ve doktor göndermiş olduğunu görürüz. İşçi göçlerinin de hız kazandığı bu dönemde giden doktor ve mühendisler, devamında göç kararı alacak kişilere örnek niteliği taşımıştır. Günümüze baktığımızda ise bilhassa ulaşım ve teknolojinin ilerlemesi ve yurtdışında eğitim alma olanakları ile yurtdışına giden gençlerin Türkiye’ye oluşturduğu maliyet, beyin göçünün Türkiye açısından daha çok üzerinde durması gereken bir konu olduğunu göstermiştir. Öyle ki şu an eğitim ve çalışma amacıyla yurtdışına giden Türkiye vatandaşlarının oranının bundan 30 yıl öncesinde olana göre çok daha fazla olduğu ve önümüzdeki günlerde daha da artacağı rahatlıkla görülmektedir. An itibariyle Türkiye, Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre yurtdışında çalışmak üzere en çok kalifiye çalışan gönderen 24. sıradaki bir orta gelirli ülkedir. Eğitime bakıldığında ise yine Türkiye’den bir çok öğrencinin yurtdışına, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ne gittiğini görüyoruz. Amerika’da okuyan Türk öğrenci sayısı Çin ve Hindistan gibi kalabalık ülkelerden sonra gelmektedir ve ilk 10 ülke içerisinde bulunmaktadır[1]. Bu veriler, konunun Türkiye için önemini daha rahat kavramamızı sağlamaktadır.


Eğitimin Rolü

Eğitimin uluslararası boyut kazanması bir yandan ülkeler arası bilgi ve kültür paylaşımını ilerleterek ve teknolojik gelişmeyi özendirirken, öte yandan, bazı önemli riskleri de beraberinde getirmektedir. Uluslararası Üniversite Birliği‟nin (IAU) 2005 yılında yaptığı ankete katılan ülkeler, eğitimin ticarileşmesi ve eğitim kalitesinin düşmesiyle beraber “beyin göçü”nü en önemli riskler arasında görmektedir[2]. Günümüz koşullarında, ülkelerarası seyahati kolaylaştıran ve bilgi akımlarını yaygınlaştıran yeni teknolojiler sayesinde nitelikli insan göçünün olumsuz etkilerinin azaldığı öne sürülmektedir. Bu yüzden “beyin göçü” yerine “beyin dolaşımı” ve “beyin gücü” gibi kavramlar literatürde yerini almıştır. Şüphesiz bu gelişmeler, gelişmekte olan ülkeler de dahil olmak üzere, tüm ülkeler için önemli faydalar sağlamaktadır. Örneğin, nitelikli insan göçü iki yönlü bilgi ve tecrübe aktarımlarına neden olmaktadır. Bu da çoğunlukla üniversiteler ve yüksek eğitim kurumları aracılığıyla gerçekleşen bir durumdur. Türkiye, yurt dışına öğrenci gönderen ülkeler içinde önemli bir kaynak ülke konumundadır. Türkiye’den yurt dışına giden öğrencilerin bir kısmı devlet tarafından desteklenmektedir. Bu destek, Türkiye’ye dönüp devlet kurumlarında yada üniversitelerde zorunlu hizmet yapma koşuluna bağlı olduğu için belli bir ölçüde geri dönüşü teşvik etmekte, ancak göçü tamamen önleyememektedir. Öğrenciler, yurt dışında çalışarak Türkiye’de zorunlu hizmet koşulundan kurtulabilmektedir. Ancak yurt dışında okuyan Türk öğrencilerin daha büyük bir çoğunluğu kendi olanaklarıyla veya ailelerinin desteğiyle başta ABD gibi önemli merkezler olmak üzere çeşitli ülkelerde eğitimlerini sürdürmektedir. Bu öğrencilerin sayılarına bakıldığında Türkiye’den yurt dışındaki yükseköğretim sektörüne aktarılan maddi kaynağın da önemli boyutlarda olduğu anlaşılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre yurt dışında okuyan özel öğrencilerin sayısı 22.000 civarındadır. UNESCO istatistikleri ise bu sayıyı nerdeyse iki katı olarak göstermektedir[3]. Öte yandan Türkiye Uluslararası Eğitim Fuarları (IEFT) Genel Koordinatörü Deniz Akar, Türkiye’de her geçen gün çeşitli sebeplerden ötürü yurtdışında eğitime olan ilginin arttığını ve Türkiye’nin her sene yurtdışında eğitime harcadığı paranın 2 milyon dolar seviyesinde olduğunu belirtmiştir[4]. Türk öğrenciler için yurtdışı eğitim sürecinin ardından edinilen yurt dışı iş tecrübesi geri dönme olasılığını önemli derecede azaltmaktadır. Bunun bir nedeni yurt dışında görülen eğitimin daha çok o ülkenin gereksinimlerine yönelik olmasıdır. Örneğin, yurt dışı eğitimini tamamlayan öğrenci, geri döndüğünde kendi alanında iş bulamamaktadır. Bu yüzden devlet kurumları, yurt dışına öğrenci gönderirken, seçilen öğrenim alanlarının ulusal bilim ve teknoloji hedeflerine yönelik olmasına dikkat etmelidir. Halen uygulanmakta olan yurt içinde öğretim elemanı yetiştirme programlarını genişletmek ve bu yolla yetiştirilen öğretim elemanı sayılarını artırmak bu yönde önemli bir strateji olabilir. Yurt dışında geçirilen sürenin uzaması geri dönme olasılığını azalttığı için devlet burslarının kısa dönemli eğitimler için verilmesi beyin göçünü önlemek bakımından uygun bir politika olarak düşünülebilir[5].


ÇÖZÜM STRATEJİLERİ

Beyin Göçünün Durdurulması

Literatürde beyin göçünün durdurulması hakkında alınması gereken tedbirler belirlenirken daha çok göç sebeplerinin tespiti ve buna paralel olarak izlenmesi gereken politikaların ne olması gerektiği ön plandadır. Bu konuda Grubel ve Scott göç sebeplerini; yüksek gelir arayışı, yüksek mesleki imkanlar ve daha fazla kişisel özgürlükler olarak üç ana sebebe indirerek buna karşı şu tedbirlerin alınmasını önermiştir: Dünyadaki gelir farklılıklarının azaltılması; fırsat eşitsizliğinin en aza indirilmesi; göçün daha da zorlaştırılması ve nihayet mevcut ekonomik kayıpların ülkeler arasında telafi sistemi ile dengelenmesidir[6]. Diğer bazı çalışmalarda ise çözümün kalkınmakta olan ülkelerin gelişme hızının artırılmasından geçtiği belirtilmektedir. Buna göre kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerce izlenecek politikalar ayrı ayrı tespit edilmiştir. Bu noktada benzer bir yaklaşım tarzı ise göçü azaltmak yönünde en etkili tedbirlerin hangi tarafça alınabileceğidir. Yani göçü önleme yönündeki sorumluluk esas itibariyle göç çeken ülkelere mi, yoksa göç yoluyla kayıp veren ülkelere mi düşmektedir ? Ayrıca bu konuda Birleşmiş Milletler ve bu örgüte bağlı UNESCO , WHO, OECD, Uluslararası Göç Komitesi gibi uluslararası kuruluşların rolü de tespit edilmeye çalışılmaktadır.


Literatürde beyin göçüne, kişilerin daha iyi imkanlar adına eğitim almak veya çalışmak üzere yurtdışına gidip, oraya yerleşmeleri konusuna kişisel özgürlük hakları açısından bakanlar, kişisel özgürlükleri sınırlayıcı herhangi bir uygulamaya gitmemek; içinde bulunulan toplumun ihtiyaç ve menfaatlerinin ön plana alınmasını savunanlar ise bu konuda kısıtlayıcı önemleri benimsetmek eğilimindedir. Burada bilim adamlarının, mühendis ve doktorların, bilimsel çalışma yapmak maksadıyla seyahat özgürlüklerine, mesleki bilgi ve görgülerini geliştirmeye yönelik çabalarına, daha verimli olacaklarına inandıkları topraklara yerleşmelerine set çekilerek, devlet zoruyla bu göçleri tamamen durdurmak gibi, bilim adamlarının göçünü tamamen serbest bırakmak da birbirine tamamen zıt iki uç görüşün ifadesidir. Bunun yerine, daha çok, kişisel özgürlükleri zedelemeksizin kendi ülkelerine fevkalade yararlı olabilecek bu kişilerin dış göçten caydırılması için ne yapılabileceğinin araştırılması gerekir.[7]
Dışarıya göç eden yüksek vasıflı meslek adamları ve uluslararası öğrencilere karşı izlenebilecek politikalara baktığımızda farklı olasılıklarla karşılaşırız. Bir kere beyin göçü, göç alan ülkelerin talebi neticesinde ortaya çıktığına göre gelişmiş ülkelerin kendi eğitim sistemlerini güçlendirmeleri halinde bu konudaki mevcut açıklarını kapatmaları dolayısıyla diğer ülkelerden bilim adamı taleplerini kısmaları mümkündür. Bu yapılmadığı takdirde, açığın kapatılması için diğer ülkelerden bilim, teknoloji ve tıp alanlarında yetişmiş insan gücü çekilmesi sürecektir. Göç veren ülkelerde ücretlerin yükseltilmesi de bir diğer çözümdür. Amerika Birleşik Devletleri’ndekilerle , İngiltere ve diğer bazı Batı Avrupa ülkelerindeki doktor, matematikçi, kimyager ve ekonomistler arasındaki ücretler karşılaştırıldığında Amerika’daki ücretlerin, diğerlerinden aşağı yukarı 3 kat daha fazla olduğu görülmektedir. Göç veren ve alan ülkelerde ücretlerin tam eşitlenmesi beklenmese bile, göçü önlemek için yurtiçi ücretlerin artırılmasına bir çözüm olarak bakılmaktadır. Ücretlerin artırılmaması halinde beyin göçünü gerçekleştirme isteği bireyler üzerinde daha hissedilir olacaktır.

Göçün sebeplerinden biri de kalkınmakta olan ülkelerdeki doktor, mühendis ve bilim adamlarının kendi ülkelerinde uygun bir mesleki atmosfere sahip olmamaları olduğuna göre, bu atmosferin yaratılması yönünde çeşitli tedbirler alınmalıdır. Ayrıca kısa dönemli mesleki yurtdışı ziyaret programlarının desteklenmeside bir tedbir olarak görülmektedir. Göç eden bilim adamı veya yüksek vasıflı işgücünün kendi ülkesinde gördüğü eğitimin maliyetinin iadesini öngören uluslararası bir telafi sistemi ile göçten doğan kaybın karşılanabilmesi ve yeni gidişlerin azaltılması amaçlanmaktadır. Alınması gereken diğer bazı tedbirler ise uluslararası öğrencilerle ilgilidir. Örneğin göç mevzuatının düzenlenmesi yoluyla bu öğrencilerin öğrenimlerini bitirince kendi ülkelerine dönmeleri amaçlanmaktadır. Türkiye’de de buna benzer bir çalışma TÜBİTAK tarafından 2013 yılında başlatılmıştır ve yurtdışında –çoğunlukla üniversitelerde- çalışmakta olan bazı kişiler geri Türkiye’ye dönmeye başlamışlar yani tersine beyin göçünü gerçekleştirmeye başlamışlardır[8].


Geriye Dönüş, Diaspora, Beyin Gücü

Beyin göçünün göç veren ülkeler açısından ortaya çıkardığı ters etkileri dengeleyecek mekanizmalardan birisi, belli bir süre yurt dışında kalıp, orada bilgi ve deneyimini arttırdıktan sonra, nitelikli işgücünün ülkesine dönmesi ile ortaya çıkan kalkınma etkileridir. Bu durumda “geçici göç” olarak adlandırılan bir olgu ortaya çıkmaktadır. Bu unsurun, dönüşün gerçekleşmesini kolaylaştıracak ortamın sağlanması durumunda, göç veren ülkenin kalkınmasında önemli bir kazanım yaratacağı açıktır. Literatürde, beyin gücünün geri dönüşlerinin göç veren ülkeler açısından sağlayacağı yarar üzerine herhangi bir kuşku bulunmamakla birlikte, bu argüman görgül veriler ile yeterince desteklenir nitelikte değildir. Birçok araştırmacı, geri dönüş argümanı çerçevesinde göç yerine “beyin dolaşımı” gibi kavramları kullanmayı tercih etse bile, bu tercihe neden olan geri dönüş eşiği tam olarak belirlenememektedir. Ayrıca geri dönüşlerin oranı göçmenlerin ülkelerine ve uzmanlık alanlarına göre büyük farklılıklar göstermektedir. Mezuniyet sonrası beş yıl içinde, ABD’de çalışmayı sürdüren doktoralı uzmanların oranı Koreliler’de %11’i; Meksikalılar’da%30’u; İngilizler’de %59’u; Hintliler’de %79’u; Çinliler’de ise %88’ibulmaktadır[9]. Yani buradan anlamamamız gereken, eğitim ve çalışma amacıyla yurtdışına giden bir kişinin, o ülke kurallarına ve sistemine alışması, orada düzenini kurmasından sonra tekrar ülkesine dönmesini beklemenin çok olası bir durum olmadığıdır.
Beyin göçünün, göç veren ülkeler üzerindeki olumsuz etkilerini dengeleyici ve göçü, göç veren ülkenin kalkınmasında yararlı bir unsur haline getireceği varsayılan diğer bir mekanizma da, literatürde yaygın adıyla bilinen“diaspora”lar çerçevesinde ortaya çıkan etkilerdir. Beyin göçü tartışmalarında, etkisini 1990’lı yılların sonunda giderek arttıran bu yaklaşım, göç veren ülkelerin vatandaşlarının geriye dönmeseler bile, yaşadıkları ülke ile kendi ülkeleri arasında ticaret, iş, teknoloji transferi, akademik işbirliği gibi çeşitli ağlar yoluyla yapacakları katkıların bilgi, teknoloji ve yatırım transferi bağlamında göç veren ülkelerin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunacağını savunmaktadır. Diaspora etkilerini öne çıkaran yaklaşımlar, yurt dışında göçmenlerin meslek ve aile yaşamında bir düzen kurdukları, bu bağlamda geriye dönme olasılıklarının düşük olduğu varsayımından yola çıkmaktadırlar. Dolayısıyla, geri dönüş olmaksızın, uzmanların kendi aralarında oluşturacakları ağlar ile elde edecekleri deneyimleri ülkelerinin kalkınma çabalarına yardımcı olabilecek bir güç olarak algılama ve bunu bir politika aracı olarak kullanma, yaklaşımın temel özelliğidir[10]. Göç veren ülkelerin kalkınmasında diaspora etkilerinin de analizi, göç veren ülkelerdeki ortamın koşullarının ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Bu ortam sağlandığı zaman, kısa ve orta erimde, göç veren ülkeler açısından olumlu etki potansiyelinin yüksek olduğu düşünülmektedir. Nitekim, Türkiye bağlamında bu şekilde bir etkinin ortaya çıkma potansiyeline yönelik olarak, yurt dışında yaşayan mühendisler üzerine yapılan çalışmada, mühendislerin %65,8’i, Türkiye’ye mesleksel anlamda katkı yapmayı düşündüklerini; %10,3 gibi göreli olarak küçük bir kısmı ise bu şekilde bir destek vermeyi düşünmediklerini, %24’ü ise bu yönde bir destek vermeyi düşünmekle birlikte bu desteğin biçimine ilişkin herhangi bir fikirlerinin olmadığını belirtmişlerdir. Öne çıkan destek biçimleri ise, ortak çalıma ve projeler; e-ağlar ve forumlar oluşturarak çalışma; uluslararası seminer, konferans ve toplantılar düzenleyerek bilgi paylaşımında bulunmak ve uzmanlık alanına yönelik işlerde Türkiye için danışmanlık hizmet vermektir[11].
Dünya’daki Başlıca Uygulamalar

Arjantin Uygulaması

Latin Amerika ülkeleri içinde Arjantin, bilim adamlarının geri dönüşüne organize gayret gösteren ve göçü önleme çalışmaları resmi olarak eğilen ülkelerden biri olarak örnek teşkil etmiştir. Bu ülkede bilim adamlarının statüsündeki iyileştirmelere gerekli destek, Bilimsel ve Teknik Ulusal Araştırma Kurulu’ndan gelmiştir. Bu program çerçevesinde, öncelikle yurtdışında bulunan Arjantinli bilim adamları araştırılmış; onlara, geri dönüşlerini teşvik etmek üzere bazı ayrıcalıklar tanınmıştır. Örneğin normal vergi çok ağır olmasına rağmen, geri dönüşü özendirmek için bilimsel alet ve cihaz, bir otomobil ve kişisel eşyalar ithalinde toplamı 4000 dolara varan vergi muafiyeti getirilmiştir. Aynı zamanda geri dönecek bilim adamlarının uygun kürsülere yerleştirilerek, araştırma yapacakları yer, ekipman yardımı ve çalışmaları için gerekli fonlarla desteklenmesine özel önem verildiği görülmektedir. Bu program çerçevesinde, kendilerine çeşitli ayrıcalıkların tanındığı 474 kişiden 288’i geri dönmüştür.[12]
– Hindistan Uygulaması

Hindistan’da yurtdışına göç etmiş kabiliyetli bilim adamlarının geri dönüşünü sağlamak üzere 1958 yılında başlayan bir program Hindistan Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Konseyi tarafından desteklenmiştir. Yurtdışındaki Hintli bilim adamı ve meslek adamlarının, kendilerinden istifade edilebilmesini teminen devamlı bir iş bulmalarına kadar geçecek sürede, uygun ücretle istihdamları garanti edilmiştir. Bu çerçevede 1966 Ekim’ine kadar 2000’i aşkın kişinin geriye döndüğü rapor edilmektedir. Bunlardan yüzde 65’ine yakını devamlı işler bulurken, yüzde 28’i bir yıldan fazal bir süre aynı çerçevede kalmış ve yüzde 7’si de yabancı ülkelere geri dönmüştür.[13]


– Kanada Uygulaması

Kanada’da 1964’te “Geri Getirme Operasyonu” isimli bir uygulamaya geçilmişti. Bu uygulama ile Kanada’nın yurtdışındaki öğrencilerinin akademik sahada ve kamu ve özel sektör alanlarında mevcut kariyer imkanlarından haberdar edilmesi amaçlanmaktaydı. Bu sistem akademik camia ve devletçe desteklenmiştir. 1966 yılı boyunca akademik personelden oluşan yedi ayrı ekip, ABD ve Avrupa’daki üniversiteler ile sanayi işletmelerinde çalışan Kanadalıları ziyaret etmiştir. Bu ziyaretler neticesinde, ülkeden ayrıldıktan hemen sonra ülke ile bağların koptuğu ve eğer uygun iş imkanları sağlanırsa, öğrencilerin ekserisinin geri dönmeye hazır olduğu anlaşılmıştı.[14]
– Meksika Uygulaması

Son yıllarda Meksika, yurtdışında bulunan Meksikalı bilim adamlarına kapılarına açmış bulunmaktadır. Meksika Bilim ve Teknoloji Ulusal Konseyi, beyin göçünü tersine çevirme işlemini başarı ile tamamladıklarını söyleyerek, “Bilim ve araştırma bütçesini 30 milyon dolardan 200 milyon dolara çıkartarak, mali darboğaz sorununu da gidermiş bulunuyoruz” şeklinde yol haritalarını da belirtmişlerdir.
– Uzak Doğu Uygulaması

Uzak Doğu’daki ülkelerde yurtdışındaki elemanlarla irtibat kurmaya yönelik çeşitli programlar başlatılmıştır. Kore ve Filipinler’de bu yolla çok sayıda bilim adamının çalışmalarından yararlanıldığı görülmektedir. Filipinler uygulaması iki safhada gerçekleştirilmesi planlanan “Balık Bilim Adamı Programı” olarak bilinmektedir. Bu program çerçevesinde dışarıdaki bilim adamları iki haftalık bir süre için ülkeye danışman olarak veya konferans vermek üzere çağrılmakta ve bu yolla ülkesindeki son gelişmeleri yakından izleme imkanı doğmaktadır. İkinci safhada ise bilim adamının yüksek ücret, gümrük kolaylıkları gibi bazı ayrıcalıklarla en az iki yıl süreyle ülkesinde kalması teşvik edilmektedir.[15]
– Birleşmiş Milletler Uygulaması

İlk defa 21 Ekim 1976’da Türkiye’de uygulanmasına başlanan TOKTEN projesi’nin benzerleri daba sonra UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) tarafından diğer gelişmekte olan ülkelerde de uygulanmaya başlanmıştır. Bu projeler 1992 yılında dünyada 40’a yakın gelişmekte olan ülke tarafından uygulanmaktadır. Projenin amacı çeşitli nedenlerle yurtdışında yaşayan ve çeşitli ihtisas dallarında isim yapmış bilim adamları, teknisyen ve uzmanlardan yararlanılmasıdır.[16]
– Türkiye Uygulaması

Türkiye’Maradona beyin göçü problemine baktığımız zaman bugüne kadar varolan uygulamaların meslek adamlarına yönelik ve öğrencilere yönelik olmak üzere iki farklı şekilde gruplandığını görmekteyiz. Meslek adamları ile ilgili uygulamalara baktığımız zaman mevcut yaklaşımlardan birisi “Yurtdışındaki Yerleşik Uzmanlar Yolu İle Bilgi Transferi (TOKTEN – Transfer of Knowledge Through Expatriate Nationals) Programı”dır. Bu program aracılığı ile yurtdışına göç etmiş elemanların bulundukları yerde yurt kalkınmasına hizmet etmeleri amaçlanmıştır. TOKTEN aslında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Yönetim Komitesi tarafından onaylanan “Yeni Boyutlar” politikası çerçevesinde, ilk defa 21 Ekim 1976 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ile UNDP tarafından ortaklaşa “Teknolojinin Türkiye’ye Yeniden Transferi” adı altında uygulanmaya başlanmıştır.[17]
Proje kapsamındaki uzmanlar iki ila on iki hafta arası değişen ve gerektiğinde tekrarlanabilen kısa süreli danışmanlık hizmeti vermek üzere Türkiye’ye davet edilmektedir. Başta elektrik, fizik, makine, inşaat, kimya, endüstri mühendisliği, telekomünikasyon, metalurji mühendisliği, bilgisayar bilimleri gibi 35 dalda hizmet vermektedir. 1993 yılı başına kadar 450’ye yakın uzmandan bu yolla yararlanılmıştır[18]. 1993 yılında kendilerinden yararlanılan yurtdışındaki eleman sayısı 26’dır. Bu 26 yüksek seviyeli elemanın asıl çoğunluğu (%77) ise ABD’de bulunmaktaydı.
Bahsettiğimiz TOKTEN projesi dışında Türkiye’de çeşitli kesimler tarafından başlatılan çalışmalardan biri de “Tersine Beyin Göçü Projesi”dir. Bu proje ile sahasında otorite olan yurtdışındaki Türk bilim adamlarının yurda geri döndürülmesi amaçlanmaktadır.
Beyin göçünü tersine çevirme projesi çerçevesinde meslek adamları dışında yurtdışındaki öğrencilerle iletişim kurma girişimleri de bir diğer uygulamadır. Örneğin 1992 yılında Genç Yönetici ve İş Adamları Derneği bu amaçla başlattığı proje için ABD’de okuyan Türk öğrencilere erişmiştir, eğitimleri devamında teşvikler ile Türkiye’de çalışma hayatlarına başlamaları sağlanmıştır.[19]
Beyin göçü ve öğrenciler konusunda bir diğer önemli nokta özel üniversitelerdir. Türkiye’de, yabancı ve yurtdışındaki Türk öğretim üyelerinden yararlanılmasına imkan verecek bir diğer gelişme ise özel üniversitelerin kurulmasıdır. Bu üniversitelerden örnek verek verecek olursak Koç Üniversitesi kuruluş amacını: “Koç Üniversitesi’ne tahsis edilen 100 milyon dolarlık fon ile pekala dünyanın en iyi, en ünlü üniversitelerinde en azından 400 öğrenciyi okutup mecburi hizmet görevi ile bünyemize katabilirdik. Ama bizim amacımız Türkiye’de örnek bir kuruluş, örnek bir üniversite kurmak ve memleketimize vasıflı insan yetiştirebilmektir.”[20] Bu tip üniversiteler öğrencilerinin yurtdışı deneyimi edinmesine, yabancı kültürün tanınmasına imkan veren uygulamalara sahiptir. Son yıllarda devlet ve vakıf üniversitelerinde artış gösteren Erasmus, Mevlana gibi öğrenci değişim programları da yine benzer bir amaç güderek, yurtdışına gönderilen öğrencilerin hem yabancı kültürü tanımaları, hem dilini ve sosyal, mesleki hayatının işleyişini öğrenerek geri ülkesine dönmesi ve bu bilgilerin aktarılmasını amaçlamaktadır. Özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği ile entegrasyonunda önemli bir yer tutan bu ve benzeri programlar, öğrencilerin farklı kültürleri tanıyıp kendi ülkelerinde bunun tanınmasına ön ayak olmaktadır.
Türkiye, sahip olduğu yurtdışındaki yüksek vasıflı meslek adamları ve öğrencilerin yurda geri dönüşünü veya onlardan yararlanmayı düşünürken yani beyin kaybını en aza indirgemeye çalışırken yabancı bilim adamları ile yüksek vasıflı insan gücünü ve uluslararası öğrencileri de Türkiye’ye çekmek istemektedir. Bu bakımdan özellikle 1990’lı yılların başından itibaren eski Sovyet ve diğer doğu bloku ülkelerinden gelebilecek bilim adamları ve öğrenciler önemli bir potansiyel arz etmektedir[21]. Türkiye söz konusu grup için, açılıp girilebilecek ilk kapılardan biridir ve bunu temin etme amacıyla YÖK ve BDT işbirliği ve ayrıca TÜBİTAK desteği ile ülkemize anılan ülkelerden bilim adamı davet edilmektedir. 2005 yılında Türkiye’de “Afrika yılı” ilan edilmesi ile başlayan süreçte Afrika’dan Türkiye’ye gelen öğrencilerin oranında da %57’lik bir artış olduğu görülmektedir.[22] Her sene yaklaşık dört bine yakın eğitim bursu Afrikalı öğrencilere verilmektedir. Bunun sonucunda ise Türkiye’de eğitim almış olan yabancı öğrencilerin Türkiye’de kalarak bilgi ve becerilerini Türkiye’ye aktarması olasıyken, kendi ülkelerine dönmeleri durumundada karşılıklı geliştirilecek ekonomik, siyasi ve kültürel işbirliği ile de çift taraflı bir ilerleme kaydedilemsi söz konusudur.
Tavsiyeler

Özellikle 1980’lerden itibaren Türkiye’de beyin göçünden doğan yetişmiş insan gücü kaybının durdurulması için sarf edilen gayret neticesinde bu konuda önemli bir mesafe kaydedilmiştir. Tersine Beyin Göçü Projesi ile hem yurtdışında yetişmiş meslek adamları ve hem de öğrencilerimizle irtibat kurulmasına ve onların Türkiye’ye geri döndürülmesine imkan sağlayıcı bir yaklaşım içine girilmiş ve çeşitli programlar ile de yurtdışında yerleşmiş elemanların bilgi ve deneyimlerinden kaldıkları yerden istifade edilmesine çalışılmaktadır. Ancak Türk meslek adamlarını geri döndürmeye yönelik projenin umulan faydayı vereceği de tartışmalıdır. Çünkü bu uygulamaların başarı şansı bilim adamlarına verilen vaatlerin yerine getirilmesine bağlıdır. Ancak Türkiye’nin şu an için içerisinde bulunduğu ekonomik koşullar, bu alanda rahatça mali kaynak verebilme şansının önüne geçmektedir. Bunun yerine belirli dönemler için yurtdışında yaşayan yetkin çalışanların ve bilim adamlarının Türkiye’ye gelerek bilgi ve deneyimlerini aktarabileceğide bir başka kabul gören yaklaşımdır ve günümüzdede özellikle üniversiteler bünyesinde bu olay gerçekleşmektedir. Bu konuda en yaygın tavsiyeler Türkiye’de geçici görevler, bilimsel toplantılar, ziyaretçi üyelik gibi yollar ile bilgi paylaşımının gerçekleşmesidir. Eğitim açısından baktığımızda ise Türkiye’de her geçen gün var olan vakıf üniversitelerinin sayısının artmasının olumlu bir durum olduğunu görmekteyiz. Öyle ki bu üniversiteler sahip oldukları çeşitli imkanlar ile öğrencilerin yurtdışında aldığı eğitimi alabilmekle beraber ülke dışına çıkmak zorunda kalmadan yüksek donanıma erişebilmektedirler. Bundan birkaç sene öncesine oranla devlet ve vakıf üniversitelerinin daha çok öğrenci değişim programına sahip olması, bu yollarla Ortadoğu’dan, Asya ve Afrika ülkelerinden farklı programlar ile daha çok yabancı öğrencinin Türkiye’de eğitim alması Türkiye açısındanda hanesine yazılan artı puandır ve daha da desteklenmesi tavsiye edilen bir durumdur.
Literatürde kendisine çok fazla yer bulamamış olmasına rağmen “ağ yaratma” olgusu beyin göçü ile yaşanan olumsuz etkileri azaltarak kurulacak olan ağlar ile yurtdışında yaşayan, çalışan ve öğrenciler ile Türkiye’de olanların arasındaki etkileşim artacak, bilgi akışı ve transferi gerçekleşecek, bu da ekonomik olarak olmasa bile, uzun vadede entellektüel sermayenin zenginleşmesine sebep olacaktır. Yurtdışında eğitim alan bir öğrencinin ya da yetenekli bir çalışanın tekrar Türkiye’ye dönmesi sadece ekonomik yada mesleki imkanlarla da açıklanamaz. Türkiye’de yüksek ekonomik gelir sağlanabilecek, mesleki gelişimin ne iyi seviyede başarılabileceği “çekim merkezleri” oluşturulması en önemli kaygılardan birisi olmalıdır. Bu, daha çok akıllara üniversite kampüslerini getiren bir olgudur ve bu konuda yürütülen çalışmaların artırılması halinde bu çekim merkezlerinin yurtdışındaki beyin gücünün yerelleşmesi anlamında büyük öneme sahiptir. Yine bu konuda özel üniversitelerin varlığının isabetli bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Bir bütün olarak gerek özel sektörce ve gerekse devlet tarafından Batı standartlarında yeni üniversitelerin kurulmasına ve mevcutların ihyasına gidildiği takdirde beyin göçü önlenebileceği gibi özellikle Türk Cumhuriyetleri, Rusya Federasyonu, Doğu Avrupa ve Orta Doğu’dan gelecek bilim adamları ve öğrenciler için Türkiye’nin bir bilim ve kültür merkezi olması ve dolayısıyla beyin kazancı elde etmesi mümkündür. Ancak bunların tamamının ön koşulu olarak , siyasi iradenin istek ve yöneliminin bu konuda olması gerekmektedir.

Yazan: Övül ÖZLÜK


[1] Güngör, N. (2007). An Investigation of Students’ Return Intentions. ERC Working Papers in Economics , sayfa 3, Ortadoğu Teknik Üniversitesi , Ankara
[2]Ibid, sayfa 2
[3]Güngör, N. (2007). An Investigation of Students’ Return Intentions. ERC Working Papers in Economics , sayfa 4, Ortadoğu Teknik Üniversitesi , Ankara
[4] Yurdışında eğitime 2 milyon dolar , Hürriyet Gazetesi , 17 Ekim 2013 , Son Erişim Tarihi : 22 Kasım 2013 Cuma 18:56
[5][5]Güngör, N. (2007). An Investigation of Students’ Return Intentions. ERC Working Papers in Economics , sayfa 6, Ortadoğu Teknik Üniversitesi , Ankara
[6] Grubell ve Scott, op.cit, s.125-155
[7]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30, sayfa 108 , İstanbul, Türkiye
[8] Tersine beyin göçü başvurusu 5 kat arttı , www.tubitak.gov.tr , 21.10.2013, son erişim tarihi : 22 Kasım 2013 Cuma 22:29
[9]Gökbayrak, Ş. (2008). Uluslararası Göç ve Kalkınma Tartışmaları : Beyin Göçü Üzerine Bir İnceleme. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , Cilt: 63 Sayı: 3 Sayfa 78
[10] Ibid, sayfa 78
[11]Gökbayrak, Ş. (2008). Uluslararası Göç ve Kalkınma Tartışmaları : Beyin Göçü Üzerine Bir İnceleme. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , Cilt: 63 Sayı: 3 Sayfa 79
[12]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30,sayfa 111-112 , İstanbul, Türkiye
[13] Ibid, sayfa 113
[14]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , sayfa 115, İstanbul, Türkiye
[15] Ibid, sayfa 116
[16]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , sayfa 116, İstanbul, Türkiye
[17]Ibid, sayfa 117
[18]TÜBİTAK Uluslararası Daire Başkanlığı, TOKTEN Sekreteryası Broşürü, Ankara, 1994
[19]Hürriyet, 27 Şubat, 1994, sayfa 6
[20]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , sayfa 120, İstanbul, Türkiye
[21]Ibid, 121
[22]Türkiye – Afrika ilişkileri, Rep. of Turkey Ministry of Foreign Affairs Son erişim tarihi : 23 Mayıs 2014 , 13.30

-------------------------------------------


Beyin göçünün durdurulması gerekiyor. Bilim adamlarimizi rahat biraksinlar. Devlet mutlaka bunlara sahip ciksin.
 
Türkiye'de Beyin Göçü ve Beyin Göçü Çözüm Stratejileri - Siyasal Hayvan

Türkiye’de Beyin Göçü ve Beyin Göçü Çözüm Stratejileri

26 Ağustos 2015 1,362 Görüntülemeler


Türkiye’de Genel Durum

Türkiye ve beyin göçü konusuna baktığımızda Türkiye’nin 1960’larda batıya , çoğunlukla da Avrupa’ya mühendis ve doktor göndermiş olduğunu görürüz. İşçi göçlerinin de hız kazandığı bu dönemde giden doktor ve mühendisler, devamında göç kararı alacak kişilere örnek niteliği taşımıştır. Günümüze baktığımızda ise bilhassa ulaşım ve teknolojinin ilerlemesi ve yurtdışında eğitim alma olanakları ile yurtdışına giden gençlerin Türkiye’ye oluşturduğu maliyet, beyin göçünün Türkiye açısından daha çok üzerinde durması gereken bir konu olduğunu göstermiştir. Öyle ki şu an eğitim ve çalışma amacıyla yurtdışına giden Türkiye vatandaşlarının oranının bundan 30 yıl öncesinde olana göre çok daha fazla olduğu ve önümüzdeki günlerde daha da artacağı rahatlıkla görülmektedir. An itibariyle Türkiye, Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre yurtdışında çalışmak üzere en çok kalifiye çalışan gönderen 24. sıradaki bir orta gelirli ülkedir. Eğitime bakıldığında ise yine Türkiye’den bir çok öğrencinin yurtdışına, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ne gittiğini görüyoruz. Amerika’da okuyan Türk öğrenci sayısı Çin ve Hindistan gibi kalabalık ülkelerden sonra gelmektedir ve ilk 10 ülke içerisinde bulunmaktadır[1]. Bu veriler, konunun Türkiye için önemini daha rahat kavramamızı sağlamaktadır.


Eğitimin Rolü

Eğitimin uluslararası boyut kazanması bir yandan ülkeler arası bilgi ve kültür paylaşımını ilerleterek ve teknolojik gelişmeyi özendirirken, öte yandan, bazı önemli riskleri de beraberinde getirmektedir. Uluslararası Üniversite Birliği‟nin (IAU) 2005 yılında yaptığı ankete katılan ülkeler, eğitimin ticarileşmesi ve eğitim kalitesinin düşmesiyle beraber “beyin göçü”nü en önemli riskler arasında görmektedir[2]. Günümüz koşullarında, ülkelerarası seyahati kolaylaştıran ve bilgi akımlarını yaygınlaştıran yeni teknolojiler sayesinde nitelikli insan göçünün olumsuz etkilerinin azaldığı öne sürülmektedir. Bu yüzden “beyin göçü” yerine “beyin dolaşımı” ve “beyin gücü” gibi kavramlar literatürde yerini almıştır. Şüphesiz bu gelişmeler, gelişmekte olan ülkeler de dahil olmak üzere, tüm ülkeler için önemli faydalar sağlamaktadır. Örneğin, nitelikli insan göçü iki yönlü bilgi ve tecrübe aktarımlarına neden olmaktadır. Bu da çoğunlukla üniversiteler ve yüksek eğitim kurumları aracılığıyla gerçekleşen bir durumdur. Türkiye, yurt dışına öğrenci gönderen ülkeler içinde önemli bir kaynak ülke konumundadır. Türkiye’den yurt dışına giden öğrencilerin bir kısmı devlet tarafından desteklenmektedir. Bu destek, Türkiye’ye dönüp devlet kurumlarında yada üniversitelerde zorunlu hizmet yapma koşuluna bağlı olduğu için belli bir ölçüde geri dönüşü teşvik etmekte, ancak göçü tamamen önleyememektedir. Öğrenciler, yurt dışında çalışarak Türkiye’de zorunlu hizmet koşulundan kurtulabilmektedir. Ancak yurt dışında okuyan Türk öğrencilerin daha büyük bir çoğunluğu kendi olanaklarıyla veya ailelerinin desteğiyle başta ABD gibi önemli merkezler olmak üzere çeşitli ülkelerde eğitimlerini sürdürmektedir. Bu öğrencilerin sayılarına bakıldığında Türkiye’den yurt dışındaki yükseköğretim sektörüne aktarılan maddi kaynağın da önemli boyutlarda olduğu anlaşılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre yurt dışında okuyan özel öğrencilerin sayısı 22.000 civarındadır. UNESCO istatistikleri ise bu sayıyı nerdeyse iki katı olarak göstermektedir[3]. Öte yandan Türkiye Uluslararası Eğitim Fuarları (IEFT) Genel Koordinatörü Deniz Akar, Türkiye’de her geçen gün çeşitli sebeplerden ötürü yurtdışında eğitime olan ilginin arttığını ve Türkiye’nin her sene yurtdışında eğitime harcadığı paranın 2 milyon dolar seviyesinde olduğunu belirtmiştir[4]. Türk öğrenciler için yurtdışı eğitim sürecinin ardından edinilen yurt dışı iş tecrübesi geri dönme olasılığını önemli derecede azaltmaktadır. Bunun bir nedeni yurt dışında görülen eğitimin daha çok o ülkenin gereksinimlerine yönelik olmasıdır. Örneğin, yurt dışı eğitimini tamamlayan öğrenci, geri döndüğünde kendi alanında iş bulamamaktadır. Bu yüzden devlet kurumları, yurt dışına öğrenci gönderirken, seçilen öğrenim alanlarının ulusal bilim ve teknoloji hedeflerine yönelik olmasına dikkat etmelidir. Halen uygulanmakta olan yurt içinde öğretim elemanı yetiştirme programlarını genişletmek ve bu yolla yetiştirilen öğretim elemanı sayılarını artırmak bu yönde önemli bir strateji olabilir. Yurt dışında geçirilen sürenin uzaması geri dönme olasılığını azalttığı için devlet burslarının kısa dönemli eğitimler için verilmesi beyin göçünü önlemek bakımından uygun bir politika olarak düşünülebilir[5].


ÇÖZÜM STRATEJİLERİ

Beyin Göçünün Durdurulması

Literatürde beyin göçünün durdurulması hakkında alınması gereken tedbirler belirlenirken daha çok göç sebeplerinin tespiti ve buna paralel olarak izlenmesi gereken politikaların ne olması gerektiği ön plandadır. Bu konuda Grubel ve Scott göç sebeplerini; yüksek gelir arayışı, yüksek mesleki imkanlar ve daha fazla kişisel özgürlükler olarak üç ana sebebe indirerek buna karşı şu tedbirlerin alınmasını önermiştir: Dünyadaki gelir farklılıklarının azaltılması; fırsat eşitsizliğinin en aza indirilmesi; göçün daha da zorlaştırılması ve nihayet mevcut ekonomik kayıpların ülkeler arasında telafi sistemi ile dengelenmesidir[6]. Diğer bazı çalışmalarda ise çözümün kalkınmakta olan ülkelerin gelişme hızının artırılmasından geçtiği belirtilmektedir. Buna göre kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerce izlenecek politikalar ayrı ayrı tespit edilmiştir. Bu noktada benzer bir yaklaşım tarzı ise göçü azaltmak yönünde en etkili tedbirlerin hangi tarafça alınabileceğidir. Yani göçü önleme yönündeki sorumluluk esas itibariyle göç çeken ülkelere mi, yoksa göç yoluyla kayıp veren ülkelere mi düşmektedir ? Ayrıca bu konuda Birleşmiş Milletler ve bu örgüte bağlı UNESCO , WHO, OECD, Uluslararası Göç Komitesi gibi uluslararası kuruluşların rolü de tespit edilmeye çalışılmaktadır.


Literatürde beyin göçüne, kişilerin daha iyi imkanlar adına eğitim almak veya çalışmak üzere yurtdışına gidip, oraya yerleşmeleri konusuna kişisel özgürlük hakları açısından bakanlar, kişisel özgürlükleri sınırlayıcı herhangi bir uygulamaya gitmemek; içinde bulunulan toplumun ihtiyaç ve menfaatlerinin ön plana alınmasını savunanlar ise bu konuda kısıtlayıcı önemleri benimsetmek eğilimindedir. Burada bilim adamlarının, mühendis ve doktorların, bilimsel çalışma yapmak maksadıyla seyahat özgürlüklerine, mesleki bilgi ve görgülerini geliştirmeye yönelik çabalarına, daha verimli olacaklarına inandıkları topraklara yerleşmelerine set çekilerek, devlet zoruyla bu göçleri tamamen durdurmak gibi, bilim adamlarının göçünü tamamen serbest bırakmak da birbirine tamamen zıt iki uç görüşün ifadesidir. Bunun yerine, daha çok, kişisel özgürlükleri zedelemeksizin kendi ülkelerine fevkalade yararlı olabilecek bu kişilerin dış göçten caydırılması için ne yapılabileceğinin araştırılması gerekir.[7]
Dışarıya göç eden yüksek vasıflı meslek adamları ve uluslararası öğrencilere karşı izlenebilecek politikalara baktığımızda farklı olasılıklarla karşılaşırız. Bir kere beyin göçü, göç alan ülkelerin talebi neticesinde ortaya çıktığına göre gelişmiş ülkelerin kendi eğitim sistemlerini güçlendirmeleri halinde bu konudaki mevcut açıklarını kapatmaları dolayısıyla diğer ülkelerden bilim adamı taleplerini kısmaları mümkündür. Bu yapılmadığı takdirde, açığın kapatılması için diğer ülkelerden bilim, teknoloji ve tıp alanlarında yetişmiş insan gücü çekilmesi sürecektir. Göç veren ülkelerde ücretlerin yükseltilmesi de bir diğer çözümdür. Amerika Birleşik Devletleri’ndekilerle , İngiltere ve diğer bazı Batı Avrupa ülkelerindeki doktor, matematikçi, kimyager ve ekonomistler arasındaki ücretler karşılaştırıldığında Amerika’daki ücretlerin, diğerlerinden aşağı yukarı 3 kat daha fazla olduğu görülmektedir. Göç veren ve alan ülkelerde ücretlerin tam eşitlenmesi beklenmese bile, göçü önlemek için yurtiçi ücretlerin artırılmasına bir çözüm olarak bakılmaktadır. Ücretlerin artırılmaması halinde beyin göçünü gerçekleştirme isteği bireyler üzerinde daha hissedilir olacaktır.

Göçün sebeplerinden biri de kalkınmakta olan ülkelerdeki doktor, mühendis ve bilim adamlarının kendi ülkelerinde uygun bir mesleki atmosfere sahip olmamaları olduğuna göre, bu atmosferin yaratılması yönünde çeşitli tedbirler alınmalıdır. Ayrıca kısa dönemli mesleki yurtdışı ziyaret programlarının desteklenmeside bir tedbir olarak görülmektedir. Göç eden bilim adamı veya yüksek vasıflı işgücünün kendi ülkesinde gördüğü eğitimin maliyetinin iadesini öngören uluslararası bir telafi sistemi ile göçten doğan kaybın karşılanabilmesi ve yeni gidişlerin azaltılması amaçlanmaktadır. Alınması gereken diğer bazı tedbirler ise uluslararası öğrencilerle ilgilidir. Örneğin göç mevzuatının düzenlenmesi yoluyla bu öğrencilerin öğrenimlerini bitirince kendi ülkelerine dönmeleri amaçlanmaktadır. Türkiye’de de buna benzer bir çalışma TÜBİTAK tarafından 2013 yılında başlatılmıştır ve yurtdışında –çoğunlukla üniversitelerde- çalışmakta olan bazı kişiler geri Türkiye’ye dönmeye başlamışlar yani tersine beyin göçünü gerçekleştirmeye başlamışlardır[8].


Geriye Dönüş, Diaspora, Beyin Gücü

Beyin göçünün göç veren ülkeler açısından ortaya çıkardığı ters etkileri dengeleyecek mekanizmalardan birisi, belli bir süre yurt dışında kalıp, orada bilgi ve deneyimini arttırdıktan sonra, nitelikli işgücünün ülkesine dönmesi ile ortaya çıkan kalkınma etkileridir. Bu durumda “geçici göç” olarak adlandırılan bir olgu ortaya çıkmaktadır. Bu unsurun, dönüşün gerçekleşmesini kolaylaştıracak ortamın sağlanması durumunda, göç veren ülkenin kalkınmasında önemli bir kazanım yaratacağı açıktır. Literatürde, beyin gücünün geri dönüşlerinin göç veren ülkeler açısından sağlayacağı yarar üzerine herhangi bir kuşku bulunmamakla birlikte, bu argüman görgül veriler ile yeterince desteklenir nitelikte değildir. Birçok araştırmacı, geri dönüş argümanı çerçevesinde göç yerine “beyin dolaşımı” gibi kavramları kullanmayı tercih etse bile, bu tercihe neden olan geri dönüş eşiği tam olarak belirlenememektedir. Ayrıca geri dönüşlerin oranı göçmenlerin ülkelerine ve uzmanlık alanlarına göre büyük farklılıklar göstermektedir. Mezuniyet sonrası beş yıl içinde, ABD’de çalışmayı sürdüren doktoralı uzmanların oranı Koreliler’de %11’i; Meksikalılar’da%30’u; İngilizler’de %59’u; Hintliler’de %79’u; Çinliler’de ise %88’ibulmaktadır[9]. Yani buradan anlamamamız gereken, eğitim ve çalışma amacıyla yurtdışına giden bir kişinin, o ülke kurallarına ve sistemine alışması, orada düzenini kurmasından sonra tekrar ülkesine dönmesini beklemenin çok olası bir durum olmadığıdır.
Beyin göçünün, göç veren ülkeler üzerindeki olumsuz etkilerini dengeleyici ve göçü, göç veren ülkenin kalkınmasında yararlı bir unsur haline getireceği varsayılan diğer bir mekanizma da, literatürde yaygın adıyla bilinen“diaspora”lar çerçevesinde ortaya çıkan etkilerdir. Beyin göçü tartışmalarında, etkisini 1990’lı yılların sonunda giderek arttıran bu yaklaşım, göç veren ülkelerin vatandaşlarının geriye dönmeseler bile, yaşadıkları ülke ile kendi ülkeleri arasında ticaret, iş, teknoloji transferi, akademik işbirliği gibi çeşitli ağlar yoluyla yapacakları katkıların bilgi, teknoloji ve yatırım transferi bağlamında göç veren ülkelerin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunacağını savunmaktadır. Diaspora etkilerini öne çıkaran yaklaşımlar, yurt dışında göçmenlerin meslek ve aile yaşamında bir düzen kurdukları, bu bağlamda geriye dönme olasılıklarının düşük olduğu varsayımından yola çıkmaktadırlar. Dolayısıyla, geri dönüş olmaksızın, uzmanların kendi aralarında oluşturacakları ağlar ile elde edecekleri deneyimleri ülkelerinin kalkınma çabalarına yardımcı olabilecek bir güç olarak algılama ve bunu bir politika aracı olarak kullanma, yaklaşımın temel özelliğidir[10]. Göç veren ülkelerin kalkınmasında diaspora etkilerinin de analizi, göç veren ülkelerdeki ortamın koşullarının ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Bu ortam sağlandığı zaman, kısa ve orta erimde, göç veren ülkeler açısından olumlu etki potansiyelinin yüksek olduğu düşünülmektedir. Nitekim, Türkiye bağlamında bu şekilde bir etkinin ortaya çıkma potansiyeline yönelik olarak, yurt dışında yaşayan mühendisler üzerine yapılan çalışmada, mühendislerin %65,8’i, Türkiye’ye mesleksel anlamda katkı yapmayı düşündüklerini; %10,3 gibi göreli olarak küçük bir kısmı ise bu şekilde bir destek vermeyi düşünmediklerini, %24’ü ise bu yönde bir destek vermeyi düşünmekle birlikte bu desteğin biçimine ilişkin herhangi bir fikirlerinin olmadığını belirtmişlerdir. Öne çıkan destek biçimleri ise, ortak çalıma ve projeler; e-ağlar ve forumlar oluşturarak çalışma; uluslararası seminer, konferans ve toplantılar düzenleyerek bilgi paylaşımında bulunmak ve uzmanlık alanına yönelik işlerde Türkiye için danışmanlık hizmet vermektir[11].
Dünya’daki Başlıca Uygulamalar

Arjantin Uygulaması

Latin Amerika ülkeleri içinde Arjantin, bilim adamlarının geri dönüşüne organize gayret gösteren ve göçü önleme çalışmaları resmi olarak eğilen ülkelerden biri olarak örnek teşkil etmiştir. Bu ülkede bilim adamlarının statüsündeki iyileştirmelere gerekli destek, Bilimsel ve Teknik Ulusal Araştırma Kurulu’ndan gelmiştir. Bu program çerçevesinde, öncelikle yurtdışında bulunan Arjantinli bilim adamları araştırılmış; onlara, geri dönüşlerini teşvik etmek üzere bazı ayrıcalıklar tanınmıştır. Örneğin normal vergi çok ağır olmasına rağmen, geri dönüşü özendirmek için bilimsel alet ve cihaz, bir otomobil ve kişisel eşyalar ithalinde toplamı 4000 dolara varan vergi muafiyeti getirilmiştir. Aynı zamanda geri dönecek bilim adamlarının uygun kürsülere yerleştirilerek, araştırma yapacakları yer, ekipman yardımı ve çalışmaları için gerekli fonlarla desteklenmesine özel önem verildiği görülmektedir. Bu program çerçevesinde, kendilerine çeşitli ayrıcalıkların tanındığı 474 kişiden 288’i geri dönmüştür.[12]
– Hindistan Uygulaması

Hindistan’da yurtdışına göç etmiş kabiliyetli bilim adamlarının geri dönüşünü sağlamak üzere 1958 yılında başlayan bir program Hindistan Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Konseyi tarafından desteklenmiştir. Yurtdışındaki Hintli bilim adamı ve meslek adamlarının, kendilerinden istifade edilebilmesini teminen devamlı bir iş bulmalarına kadar geçecek sürede, uygun ücretle istihdamları garanti edilmiştir. Bu çerçevede 1966 Ekim’ine kadar 2000’i aşkın kişinin geriye döndüğü rapor edilmektedir. Bunlardan yüzde 65’ine yakını devamlı işler bulurken, yüzde 28’i bir yıldan fazal bir süre aynı çerçevede kalmış ve yüzde 7’si de yabancı ülkelere geri dönmüştür.[13]


– Kanada Uygulaması

Kanada’da 1964’te “Geri Getirme Operasyonu” isimli bir uygulamaya geçilmişti. Bu uygulama ile Kanada’nın yurtdışındaki öğrencilerinin akademik sahada ve kamu ve özel sektör alanlarında mevcut kariyer imkanlarından haberdar edilmesi amaçlanmaktaydı. Bu sistem akademik camia ve devletçe desteklenmiştir. 1966 yılı boyunca akademik personelden oluşan yedi ayrı ekip, ABD ve Avrupa’daki üniversiteler ile sanayi işletmelerinde çalışan Kanadalıları ziyaret etmiştir. Bu ziyaretler neticesinde, ülkeden ayrıldıktan hemen sonra ülke ile bağların koptuğu ve eğer uygun iş imkanları sağlanırsa, öğrencilerin ekserisinin geri dönmeye hazır olduğu anlaşılmıştı.[14]
– Meksika Uygulaması

Son yıllarda Meksika, yurtdışında bulunan Meksikalı bilim adamlarına kapılarına açmış bulunmaktadır. Meksika Bilim ve Teknoloji Ulusal Konseyi, beyin göçünü tersine çevirme işlemini başarı ile tamamladıklarını söyleyerek, “Bilim ve araştırma bütçesini 30 milyon dolardan 200 milyon dolara çıkartarak, mali darboğaz sorununu da gidermiş bulunuyoruz” şeklinde yol haritalarını da belirtmişlerdir.
– Uzak Doğu Uygulaması

Uzak Doğu’daki ülkelerde yurtdışındaki elemanlarla irtibat kurmaya yönelik çeşitli programlar başlatılmıştır. Kore ve Filipinler’de bu yolla çok sayıda bilim adamının çalışmalarından yararlanıldığı görülmektedir. Filipinler uygulaması iki safhada gerçekleştirilmesi planlanan “Balık Bilim Adamı Programı” olarak bilinmektedir. Bu program çerçevesinde dışarıdaki bilim adamları iki haftalık bir süre için ülkeye danışman olarak veya konferans vermek üzere çağrılmakta ve bu yolla ülkesindeki son gelişmeleri yakından izleme imkanı doğmaktadır. İkinci safhada ise bilim adamının yüksek ücret, gümrük kolaylıkları gibi bazı ayrıcalıklarla en az iki yıl süreyle ülkesinde kalması teşvik edilmektedir.[15]
– Birleşmiş Milletler Uygulaması

İlk defa 21 Ekim 1976’da Türkiye’de uygulanmasına başlanan TOKTEN projesi’nin benzerleri daba sonra UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) tarafından diğer gelişmekte olan ülkelerde de uygulanmaya başlanmıştır. Bu projeler 1992 yılında dünyada 40’a yakın gelişmekte olan ülke tarafından uygulanmaktadır. Projenin amacı çeşitli nedenlerle yurtdışında yaşayan ve çeşitli ihtisas dallarında isim yapmış bilim adamları, teknisyen ve uzmanlardan yararlanılmasıdır.[16]
– Türkiye Uygulaması

Türkiye’Maradona beyin göçü problemine baktığımız zaman bugüne kadar varolan uygulamaların meslek adamlarına yönelik ve öğrencilere yönelik olmak üzere iki farklı şekilde gruplandığını görmekteyiz. Meslek adamları ile ilgili uygulamalara baktığımız zaman mevcut yaklaşımlardan birisi “Yurtdışındaki Yerleşik Uzmanlar Yolu İle Bilgi Transferi (TOKTEN – Transfer of Knowledge Through Expatriate Nationals) Programı”dır. Bu program aracılığı ile yurtdışına göç etmiş elemanların bulundukları yerde yurt kalkınmasına hizmet etmeleri amaçlanmıştır. TOKTEN aslında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Yönetim Komitesi tarafından onaylanan “Yeni Boyutlar” politikası çerçevesinde, ilk defa 21 Ekim 1976 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ile UNDP tarafından ortaklaşa “Teknolojinin Türkiye’ye Yeniden Transferi” adı altında uygulanmaya başlanmıştır.[17]
Proje kapsamındaki uzmanlar iki ila on iki hafta arası değişen ve gerektiğinde tekrarlanabilen kısa süreli danışmanlık hizmeti vermek üzere Türkiye’ye davet edilmektedir. Başta elektrik, fizik, makine, inşaat, kimya, endüstri mühendisliği, telekomünikasyon, metalurji mühendisliği, bilgisayar bilimleri gibi 35 dalda hizmet vermektedir. 1993 yılı başına kadar 450’ye yakın uzmandan bu yolla yararlanılmıştır[18]. 1993 yılında kendilerinden yararlanılan yurtdışındaki eleman sayısı 26’dır. Bu 26 yüksek seviyeli elemanın asıl çoğunluğu (%77) ise ABD’de bulunmaktaydı.
Bahsettiğimiz TOKTEN projesi dışında Türkiye’de çeşitli kesimler tarafından başlatılan çalışmalardan biri de “Tersine Beyin Göçü Projesi”dir. Bu proje ile sahasında otorite olan yurtdışındaki Türk bilim adamlarının yurda geri döndürülmesi amaçlanmaktadır.
Beyin göçünü tersine çevirme projesi çerçevesinde meslek adamları dışında yurtdışındaki öğrencilerle iletişim kurma girişimleri de bir diğer uygulamadır. Örneğin 1992 yılında Genç Yönetici ve İş Adamları Derneği bu amaçla başlattığı proje için ABD’de okuyan Türk öğrencilere erişmiştir, eğitimleri devamında teşvikler ile Türkiye’de çalışma hayatlarına başlamaları sağlanmıştır.[19]
Beyin göçü ve öğrenciler konusunda bir diğer önemli nokta özel üniversitelerdir. Türkiye’de, yabancı ve yurtdışındaki Türk öğretim üyelerinden yararlanılmasına imkan verecek bir diğer gelişme ise özel üniversitelerin kurulmasıdır. Bu üniversitelerden örnek verek verecek olursak Koç Üniversitesi kuruluş amacını: “Koç Üniversitesi’ne tahsis edilen 100 milyon dolarlık fon ile pekala dünyanın en iyi, en ünlü üniversitelerinde en azından 400 öğrenciyi okutup mecburi hizmet görevi ile bünyemize katabilirdik. Ama bizim amacımız Türkiye’de örnek bir kuruluş, örnek bir üniversite kurmak ve memleketimize vasıflı insan yetiştirebilmektir.”[20] Bu tip üniversiteler öğrencilerinin yurtdışı deneyimi edinmesine, yabancı kültürün tanınmasına imkan veren uygulamalara sahiptir. Son yıllarda devlet ve vakıf üniversitelerinde artış gösteren Erasmus, Mevlana gibi öğrenci değişim programları da yine benzer bir amaç güderek, yurtdışına gönderilen öğrencilerin hem yabancı kültürü tanımaları, hem dilini ve sosyal, mesleki hayatının işleyişini öğrenerek geri ülkesine dönmesi ve bu bilgilerin aktarılmasını amaçlamaktadır. Özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği ile entegrasyonunda önemli bir yer tutan bu ve benzeri programlar, öğrencilerin farklı kültürleri tanıyıp kendi ülkelerinde bunun tanınmasına ön ayak olmaktadır.
Türkiye, sahip olduğu yurtdışındaki yüksek vasıflı meslek adamları ve öğrencilerin yurda geri dönüşünü veya onlardan yararlanmayı düşünürken yani beyin kaybını en aza indirgemeye çalışırken yabancı bilim adamları ile yüksek vasıflı insan gücünü ve uluslararası öğrencileri de Türkiye’ye çekmek istemektedir. Bu bakımdan özellikle 1990’lı yılların başından itibaren eski Sovyet ve diğer doğu bloku ülkelerinden gelebilecek bilim adamları ve öğrenciler önemli bir potansiyel arz etmektedir[21]. Türkiye söz konusu grup için, açılıp girilebilecek ilk kapılardan biridir ve bunu temin etme amacıyla YÖK ve BDT işbirliği ve ayrıca TÜBİTAK desteği ile ülkemize anılan ülkelerden bilim adamı davet edilmektedir. 2005 yılında Türkiye’de “Afrika yılı” ilan edilmesi ile başlayan süreçte Afrika’dan Türkiye’ye gelen öğrencilerin oranında da %57’lik bir artış olduğu görülmektedir.[22] Her sene yaklaşık dört bine yakın eğitim bursu Afrikalı öğrencilere verilmektedir. Bunun sonucunda ise Türkiye’de eğitim almış olan yabancı öğrencilerin Türkiye’de kalarak bilgi ve becerilerini Türkiye’ye aktarması olasıyken, kendi ülkelerine dönmeleri durumundada karşılıklı geliştirilecek ekonomik, siyasi ve kültürel işbirliği ile de çift taraflı bir ilerleme kaydedilemsi söz konusudur.
Tavsiyeler

Özellikle 1980’lerden itibaren Türkiye’de beyin göçünden doğan yetişmiş insan gücü kaybının durdurulması için sarf edilen gayret neticesinde bu konuda önemli bir mesafe kaydedilmiştir. Tersine Beyin Göçü Projesi ile hem yurtdışında yetişmiş meslek adamları ve hem de öğrencilerimizle irtibat kurulmasına ve onların Türkiye’ye geri döndürülmesine imkan sağlayıcı bir yaklaşım içine girilmiş ve çeşitli programlar ile de yurtdışında yerleşmiş elemanların bilgi ve deneyimlerinden kaldıkları yerden istifade edilmesine çalışılmaktadır. Ancak Türk meslek adamlarını geri döndürmeye yönelik projenin umulan faydayı vereceği de tartışmalıdır. Çünkü bu uygulamaların başarı şansı bilim adamlarına verilen vaatlerin yerine getirilmesine bağlıdır. Ancak Türkiye’nin şu an için içerisinde bulunduğu ekonomik koşullar, bu alanda rahatça mali kaynak verebilme şansının önüne geçmektedir. Bunun yerine belirli dönemler için yurtdışında yaşayan yetkin çalışanların ve bilim adamlarının Türkiye’ye gelerek bilgi ve deneyimlerini aktarabileceğide bir başka kabul gören yaklaşımdır ve günümüzdede özellikle üniversiteler bünyesinde bu olay gerçekleşmektedir. Bu konuda en yaygın tavsiyeler Türkiye’de geçici görevler, bilimsel toplantılar, ziyaretçi üyelik gibi yollar ile bilgi paylaşımının gerçekleşmesidir. Eğitim açısından baktığımızda ise Türkiye’de her geçen gün var olan vakıf üniversitelerinin sayısının artmasının olumlu bir durum olduğunu görmekteyiz. Öyle ki bu üniversiteler sahip oldukları çeşitli imkanlar ile öğrencilerin yurtdışında aldığı eğitimi alabilmekle beraber ülke dışına çıkmak zorunda kalmadan yüksek donanıma erişebilmektedirler. Bundan birkaç sene öncesine oranla devlet ve vakıf üniversitelerinin daha çok öğrenci değişim programına sahip olması, bu yollarla Ortadoğu’dan, Asya ve Afrika ülkelerinden farklı programlar ile daha çok yabancı öğrencinin Türkiye’de eğitim alması Türkiye açısındanda hanesine yazılan artı puandır ve daha da desteklenmesi tavsiye edilen bir durumdur.
Literatürde kendisine çok fazla yer bulamamış olmasına rağmen “ağ yaratma” olgusu beyin göçü ile yaşanan olumsuz etkileri azaltarak kurulacak olan ağlar ile yurtdışında yaşayan, çalışan ve öğrenciler ile Türkiye’de olanların arasındaki etkileşim artacak, bilgi akışı ve transferi gerçekleşecek, bu da ekonomik olarak olmasa bile, uzun vadede entellektüel sermayenin zenginleşmesine sebep olacaktır. Yurtdışında eğitim alan bir öğrencinin ya da yetenekli bir çalışanın tekrar Türkiye’ye dönmesi sadece ekonomik yada mesleki imkanlarla da açıklanamaz. Türkiye’de yüksek ekonomik gelir sağlanabilecek, mesleki gelişimin ne iyi seviyede başarılabileceği “çekim merkezleri” oluşturulması en önemli kaygılardan birisi olmalıdır. Bu, daha çok akıllara üniversite kampüslerini getiren bir olgudur ve bu konuda yürütülen çalışmaların artırılması halinde bu çekim merkezlerinin yurtdışındaki beyin gücünün yerelleşmesi anlamında büyük öneme sahiptir. Yine bu konuda özel üniversitelerin varlığının isabetli bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Bir bütün olarak gerek özel sektörce ve gerekse devlet tarafından Batı standartlarında yeni üniversitelerin kurulmasına ve mevcutların ihyasına gidildiği takdirde beyin göçü önlenebileceği gibi özellikle Türk Cumhuriyetleri, Rusya Federasyonu, Doğu Avrupa ve Orta Doğu’dan gelecek bilim adamları ve öğrenciler için Türkiye’nin bir bilim ve kültür merkezi olması ve dolayısıyla beyin kazancı elde etmesi mümkündür. Ancak bunların tamamının ön koşulu olarak , siyasi iradenin istek ve yöneliminin bu konuda olması gerekmektedir.

Yazan: Övül ÖZLÜK


[1] Güngör, N. (2007). An Investigation of Students’ Return Intentions. ERC Working Papers in Economics , sayfa 3, Ortadoğu Teknik Üniversitesi , Ankara
[2]Ibid, sayfa 2
[3]Güngör, N. (2007). An Investigation of Students’ Return Intentions. ERC Working Papers in Economics , sayfa 4, Ortadoğu Teknik Üniversitesi , Ankara
[4] Yurdışında eğitime 2 milyon dolar , Hürriyet Gazetesi , 17 Ekim 2013 , Son Erişim Tarihi : 22 Kasım 2013 Cuma 18:56
[5][5]Güngör, N. (2007). An Investigation of Students’ Return Intentions. ERC Working Papers in Economics , sayfa 6, Ortadoğu Teknik Üniversitesi , Ankara
[6] Grubell ve Scott, op.cit, s.125-155
[7]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30, sayfa 108 , İstanbul, Türkiye
[8] Tersine beyin göçü başvurusu 5 kat arttı , www.tubitak.gov.tr , 21.10.2013, son erişim tarihi : 22 Kasım 2013 Cuma 22:29
[9]Gökbayrak, Ş. (2008). Uluslararası Göç ve Kalkınma Tartışmaları : Beyin Göçü Üzerine Bir İnceleme. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , Cilt: 63 Sayı: 3 Sayfa 78
[10] Ibid, sayfa 78
[11]Gökbayrak, Ş. (2008). Uluslararası Göç ve Kalkınma Tartışmaları : Beyin Göçü Üzerine Bir İnceleme. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , Cilt: 63 Sayı: 3 Sayfa 79
[12]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30,sayfa 111-112 , İstanbul, Türkiye
[13] Ibid, sayfa 113
[14]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , sayfa 115, İstanbul, Türkiye
[15] Ibid, sayfa 116
[16]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , sayfa 116, İstanbul, Türkiye
[17]Ibid, sayfa 117
[18]TÜBİTAK Uluslararası Daire Başkanlığı, TOKTEN Sekreteryası Broşürü, Ankara, 1994
[19]Hürriyet, 27 Şubat, 1994, sayfa 6
[20]Kurtuluş, B. (1999). Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Beyin Göçü. Alfa Yayınları Dizi no 30 , sayfa 120, İstanbul, Türkiye
[21]Ibid, 121
[22]Türkiye – Afrika ilişkileri, Rep. of Turkey Ministry of Foreign Affairs Son erişim tarihi : 23 Mayıs 2014 , 13.30

-------------------------------------------


Beyin göçünün durdurulması gerekiyor. Bilim adamlarimizi rahat biraksinlar. Devlet mutlaka bunlara sahip ciksin.


kannst du mir den 5 satz übersetzten.
den hab ich net so richtig verstanden
 
[h=1]Russland und die Türkei Annäherung in Windeseile[/h]Keine Pauschalreisen, keine Charterflüge und kein Import von türkischem Gemüse: Nach dem Abschuss eines russischen Kampfjets Ende November 2015 durch das türkische Militär legte Präsident Wladimir Putin die Beziehung zur Türkei auf Eis. Nun deutet sich wieder eine freundschaftliche Bindung der beiden Länder an.
Von Gesine Dornblüth

Das Blatt wendet sich schnell. Wladimir Schirinowskij, populistischer Fraktionsführer der sogenannten Liberaldemokraten, gilt in Russland als jemand, der das ausspricht, was Regierungspolitiker nicht auszusprechen wagen. Nach dem Abschuss des russischen Kampfjets durch türkisches Militär Ende letzten Jahres wetterte er im russischen Staatsfernsehen:
"Die Türkei hat Russland immer gehasst. Sie ist der Kettenhund der NATO und der USA. Das sind feige Nomaden. Man muss die Wirtschaftsbeziehungen abbrechen, den türkischen Botschafter aus Moskau verjagen und den Kurden und Armeniern helfen, die kurdischen und armenischen Gebiete zu befreien."
Und so klang Schirinowskij diese Woche:
"Die Türkei braucht die NATO nicht. Sie kann all ihre Militärbasen uns geben. Wir lösen das Problem mit Syrien. Und das mit den Kurden auch. Ein Bündnis mit Russland bringt für die Türkei die Lösung aller Fragen. Und wir bekommen Sicherheit an den Südgrenzen. Und billige Südprodukte."
In Windeseile ist Russland dabei, die Beziehungen zur Türkei wiederherzustellen. Möglich wurde das, nachdem Präsident Erdogan sich Ende Juni in einem Brief für den Abschuss des russischen Flugzeugs entschuldigt hatte. Zumindest war in der offiziellen russischen Übersetzung von einer Entschuldigung die Rede. Es folgte ein Telefonat zwischen Putin und Erdogan, und schon kurz danach hob Russlands Präsident das Verbot für Pauschalreisen in die Türkei auf. Demnächst sollen auch Charterflüge wieder aufgenommen werden. Unter anderem deshalb ist derzeit eine türkische Regierungsdelegation mit Vizepremier Mehmet Simsek an der Spitze zu Gesprächen in Moskau. Die türkische Tourismusbranche hat stark unter dem Ausbleiben der als zahlungsfreudig geltenden russischen Touristen gelitten.

[h=3]Pipline-Pläne und Bau eines Atomkraftwerks[/h]Russland seinerseits hat vor allem zwei Energiegroßprojekte im Blick. Es geht zum einen um die Gaspipeline Turk Stream von Russland über den Grund des Schwarzen Meeres in die Türkei – und möglicherweise weiter in die EU. Wegen der politischen Streitigkeiten zwischen Erdogan und Putin lag das Projekt auf Eis. Es gibt nach wie vor viele Unwägbarkeiten. So hat die Türkei noch keine Abnahmemengen zugesagt. Gestern war nun in Moskau von Fortschritten die Rede. Die Türkei habe ihr Interesse an der Pipeline unterstrichen.
Das zweite für Russland wichtige Projekt ist ein Atomkraftwerk, das der Staatskonzern Rosatom im Südosten der Türkei baut. Der Auftrag wird auf 20 Milliarden US-Dollar beziffert. Auch hier verkündete Russlands Vizepremier Arkadij Dworkowitsch gestern Fortschritte:
"Es gibt Bewegung. Die türkische Seite muss noch einige Gesetze ausarbeiten. Wir rechnen damit, dass wir schnell vorankommen."
Das radikale Vorgehen Erdogans gegen seine Kritiker, die Anzeichen einer aufziehenden Diktatur, die viele westliche Politiker sehen, sind in Russland kaum ein Thema. Kremlsprecher Dmitrij Peskow sagte, die Verhängung des Ausnahmezustands sei eine innere Angelegenheit des Landes. Die Sprecherin des russischen Außenministeriums, Marija Zacharowa, mahnte an, die Menschenrechte in der Türkei zu achten, zeigte dabei aber Verständnis für Erdogans Vorgehen.
"Nach dem, was in der Türkei passiert ist, geschehen dort nun angemessene Prozesse, leider, offenbar, notgedrungen."
Wie gestern bekannt wurde, werden Erdogan und Putin sich am 9. August in St. Petersburg zu Gesprächen treffen.

Russland und die Türkei - Annäherung in Windeseile
 
Zurück
Oben