Aktuelles
  • Happy Birthday Balkanforum
    20 Jahre BalkanForum. Herzlichen Dank an ALLE die dieses Jubiläum ermöglicht haben
  • Herzlich Willkommen im Balkanforum
    Sind Sie neu hier? Dann werden Sie Mitglied in unserer Community.
    Bitte hier registrieren

Bildungssituation in der Türkei

Die verblüffende Ähnlichkeit zwischen der Alt Sumerischen Sprache und der Türkischen.Höchstwahrscheinlich handelt es sich bei den Sumerern um die Vorfahren einiger Turkvolker.Hier eine liste mit einigen Wörtern:

Sie haben keine Berechtigung Anhänge anzusehen. Anhänge sind ausgeblendet.


Um diese Inhalte anzuzeigen, benötigen wir die Zustimmung zum Setzen von Drittanbieter-Cookies.
Für weitere Informationen siehe die Seite Verwendung von Cookies.




Sümerler Ve Türkler
Sie haben keine Berechtigung Anhänge anzusehen. Anhänge sind ausgeblendet.


Güneş dil teorisi‘ne göre Türk-turani olan ve tarihin başlangıcı kabul edilen Mezopotamya kavmi.

Sümerler, M.Ö. 3500 – M.Ö. 2000 yılları arasında mezopotamya‘da yaşamışlardır. Bir çok medeniyetin karanlık kurucuları oldukları gibi bir çok ırkın soyunun dayandığını iddia etmeye çabaladığı topluluktur sümerler…
Bugün Sümer medeniyetini Almanlardan ingilizlere, Farslardan Araplara kadar bir çok millet sahiplenmekte ve atalarının Sümerliler olduğunu ileri sürmektedirler.
Bunun nedeni şüphesiz medeniyetin, tarihin, hukukun, bilimin, edebiyatın, tarım ve ekonominin Sümerlerle başlaması, daha doğrusu yazının mucidinin sümerliler olmasından kaynaklanan “ilk medeniyetin kurucularının sümerliler olduğu” sanrısıdır.

yabancı sümerologlar, Türk Dili ile Sümer Dili‘nin akraba olduğunu başka bir bağıntıları olmalarını ileri sürmekte ve sümerlerin Türklüğünü kasten saklamaktadırlar.
lakin ulu önder atatürk tarafından bizzat yaptırılan türk tarih tezi çalışmalarının bir ürünü olan güneş dil teorisi kasten yapılan tüm bu görmezlikleri birer birer çürütmüş, sümerler ile türklerin dil akrabalığından çok öte, kan akrabalığına dayanan bir yakınlıkta olan iki toplum olduğunu ortaya çıkartmıştır…
alıntı
insanlık Tarihinin insanlığın inanç edinmesiyle geçmişi M.Ö 13000 yıllarda sona eren buz çağı ve Altay inançları ile başlar.
Daha sonra M.Ö 9000 yıllarında Altay dağlarından inen Sümerler güneye daha sıcak coğrafyaya yerleşmişlerdir. Türkmenistan’ın Aşkabat kenti yakınlarında Gök tanrı ANU adına ANAV kentini kurmuşlardır.
ilk olarak insanlığın tarım yaptığı yer burasıdır. M.Ö 4500 yıllarda ANAV kentini bırakıp Mezopotomyanın verimli topraklarına göçmüştür.
alıntı

bu noktada bir parantez açalım ve orta asya anav-andornovo ve karasuk kültürleri kazı alanlarında rastlanan bulguların sovyetler birliği ve ardılı rusya tarafından insanlık ve tarih bilimi ile paylaşılmadığını, burada elde edilen bulguların bilerek ve istenerek gizlendiğini de belirtmek gerek…
alıntı
Sümerlerin Altaylarda buz çağının eski karanlığın gecelerin bezginliği ile güneşin ışığını Tanrının tezahürü kabul ve Tanrının gökte var olduğuna inanarak bir inanç geliştirdiler. Buna Giganu(Göktanrı) adını verdiler. Daha sonra geceleri güneşin ışıklarını yansıtan ayı 2. Tanrı olarak gördüler ve dişi inanç kavramı olarak Toprak Ana ile özdeşleştirdiler. işte tüm dil ve dillerin çıkmasının kaynağı güneş olmuştur. Daha sonra Hz. ibrahim(er-baim) Tanrının ne güneş, ne ay ne de başka bir cisim olmadığa inanarak Semavi Dinlerin doğmasına sebep olmuştur.
Bunu iyi bilen Atatürk devrin en büyük projesi olan “Güneş Dil Teorisini” hazırlatmış, desteklemiş ve inanmıştır. Güneş Dil Teorisi Tüm dillerin Türkçeden geldiğini ispatlayan bilimsel çalışmadır.
alıntı

Sümerlerde 8 yıldız inancı olması Türklüğünün diğer bir kanıtıdır.
8 yıldız ( Göktanrı, Oğuz kağan, ve 6 oğlunu simgeler) 8 yıldız inancı sadece Sümerlerde değil Hititlerde, Asurlarda, Akadlarda ve Maya ve Aztek uygarlıklarında da görülmektedir.
Ayrıca hükümdarın Tanrı tarafından tahta çıkarılması inancı (kut anlayışı) Sümerlerde de olması bir tesadüf değildir.
(bkz: kayı/@protest sanayici)

Sümerlerle türklerin bir benzerliğimizde Edebiyat alanındadır.
Sümerlerin Gılgamış Destanı ile Dede Korkut destanları birbirine benzemektedirler.

alıntı
iki destanda 12 parçadan meydana gelmekte, kahramanların başına ne gelirde uykudan gelmesi, Sümerlerde Guti kralı inkuşi ile Dede Korkut’taki Enkuş’un isim benzerliği bir tesadüf değildir.
alıntı

Zaten Orhun abidelerindeki Edebi Dil Türk Dilinin çok eskiye dayandığını göstermektedir.
Sümer Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasındaki benzerlikler:
Gadun ———— Hatun
Assinu ———– Asena
Gig-Anu ———- Göktanrı (Gök ana)
Tammuzi ——— Temmuz
Domuzi ———- Domız
Ginç ——— Genç
Auşk ——– — Aşk
Tar- kus-u ——– Talih kuşu
Ungar ———- Uygar
Altun ———– Altın
Anu ———- Ana
Tengiz———- Deniz
Gozam-Ozam —— Ozan
En-gur-ra ——— Ankara
Tamga ——— Damga
Me-en ———- Men-Ben
Agıl ———– Akıl
Bar ———– Var
Er-Eş ———— Erkek-Kadın
Rakibu ——- Rakip
Aga ————— Ağa
Balag-ba ——– Balaban
Kes-da ———— Kesmek
Bira ————- Bira
Tagga ———— Takke
Ge —————– Gel
ilig ———- ilik
Et —————– Et
Mum ————- Mum
Huma-kus-a ———– huma Kuşu
Sin ————- Sin(e)
Karra ———— Kara
Batu ———– Batı
Sar ———— Sar(ı)
Heak———- Hak
Mesu ———- Meşe
Engin ———– Engin
L-elvan-ı ————- Elvan
Nun ———— Un
Apa ———— Apa(ağabey)
Ambar———– Ambar
Gaazi ————- Gazi
Gid-de ———— Git-gide
Amelu ———— Amele
Zindan ————- Zindan
isum ———— Işık
iş-ti ———— işitmek
Uri ———— Arı
Kaskadu ———– Kaskatı
Arpu ———– Arpa
U-ru ——— Uyruk
U-ku ——— Uyku
Murad ——– Murat
Nusa ——– Neşe

Yukarıda görüldüğü gibi 6000 sene geçmesine rağmen bir çok Sümer Türkçesi günümüze kadar çok az değişiklikle ulaşmıştır. Bazı kelimeler kesinlikle Arapça olmayıp Sümer Türkçesinden Arapça’ya geçmiştir.

Marduk
Sie haben keine Berechtigung Anhänge anzusehen. Anhänge sind ausgeblendet.


Sümerler ve bazı devletlerin Türk olduğu saklanarak Türklerin 1071 Malazgirt savaşıyla Anadolu’ya geldiği ve istilacı olduğunu, hiçbir kültürü olmayan barbarlar olduğunu insanların kafalarına empoze etmeye çalışmışlar. tarihin başlangıcı olan türk kültürünü bilerek yok saymaya çalışmışlardır.
Atatürk bu tip dezenformasyonları engellemek için Tarih kitaplarına Sümer Türklerini koydurmuş fakat ölümümden sonra inönü ve Menderes gibi devlet adamları Sümerleri sadece mezopotomyada kurulan başka bir medeniyetmiş gibi tarih kitaplarında yerini aldırmışlardır.
Ziya Gökalp Türk Felsefesi( Tanrının Türkleri) adlı eseri oluşturmaya çalışırken buna dikkat çekmiş fakat ömrü yetmemiştir. Yine Türkçülüğün Fikir adamı, Ruh Adamı, Dava Adamı hüseyin nihal Atsız da Sümerlerin Tarih kitaplarından çıkarılmasına karşı gelmiş ve inönü ile ters düşmüştür.
Daha eskiye gidersek Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lugat-ı Türk’te Türkçe’nin Arapça’dan üstün olduğunu belirtirken Sümer Türkçesinden faydalanmıştır ve Arapçanın Türkçeden ibaret olduğunu savunmuştur.

Sümer efsaneleri ve Türkler;
ORTA ASYA TÜRK EFSANELERiNDE SÜMER EFSANELERiNDEN iZLER:
alıntı
ilk olarak Promete’nin insanlara yazıyı, matematiği, astronomiyi, tıbbı, hayvanları evcilleştirmeyi, gemi yapmayı, kâhinliği öğrettiği efsanesi nedeniyle, batı dünyasında, bütün kültürlerin Yunanlılardan kaynaklandığı inancı yüzyıllar boyu süregelmiştir.
Diğer taraftan, Tevrat da bir kısmı tanrı tarafından yazdırılmış, bir kısmı israilliler tarafından yaratılmış ilk dinsel ve edebî kitap olarak kabul edilmişti. Geçen yüzyıl içinde, Mezopotamya’da yapılan kazılardaki buluntular, çıkan binlerce yazılı belgenin çözülüp okunması ile her iki inanç da kökünden sarsıldı.
Çünkü Promete’den an az 2000 yıl önce Sumerliler bunların hepsini bulmuşlar, yapmışlar ve kullanmışlardı. Diğer taraftan Tevrat’taki birçok konuların Sumerlilerden kaynaklandığı, metinler okundukça meydana çıkmış ve çıkmaktadır.
alıntı

Bilindiği gibi Sumerlilerin en önemli bulgularından biri, dillerine göre bir yazı icat etmeleri, onu geliştirmeleri ve kil üzerine yazarak zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamaları olmuştur.
Bulunan belgeler arasında büyük değeri olanlar edebî yazıtlardır. Bunlar daha çok Sumerlilerin tanrıları ve dinleri ile ilgili konuları kapsamaktadır.
Sumerlilerin dinleri ve edebî yapıtları gerek kendileri zamanında yaşayan, gerek daha sonra gelen Ortadoğu milletlerini etkisi altına alarak izleri, bir taraftan Yunanlılar yoluyla Batı dünyasına, diğer taraftan Tevrat ve Kuran’a kadar ulaşmıştır.

Sumerlilerden Tevrat’a geçen konular üzerinde Batıda bazı yayınlar yapılmışsa da bu hususta ülkemizde bir yayın yoktur. aynı şekilde kuran’ın sümerlerden etkilendiği yönünde de çok az yayın vardır. bu gerek insanların dini sorgulamaktan çekinmesine, gerekse politik kaygılara bağlanabilir…
oysa biz alenen yazıyoruz ki, tüm semavi dinlerin alıntı yaptığı, aşırımlar yaptığı din sümer dini, sümer dini’nin etkilendiği din ise orta asya gök tengri inancıdır.
(bkz: varaka bin nevfel/@protest sanayici)

Sumerlilerin dillerinin Türkçeye benzediği ve dağlık yerden göç ettikleri kanısı gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Bahaattin Ögel, Türk Mitolojisi temelinin uzay ve dünya ile ilgili inanış ve anlayış olduğunu yazmış. Sumer mitolojisinde de bu durum böyledir.
Sumerliler yaradılış ve evrenle ilgili düşüncelerini toplu bir halde yazmamışlar. Ancak bunlar, destanların baş kısımlarında veya ortalarında kısım kısım anlatılmış. Aynı geleneği Türk destanlarında da buluyoruz.

Sumer yaradılış efsanesine göre,
alıntı
önce her taraf derin ve geniş bir su ile kaplıydı. Bunun adı Tanrıça Nammu. Bu tanrıça sudan bir dağ çıkarıyor. Oğlu Hava Tanrısı Enlil onu ikiye ayırıyor, üstü gök, altı yer oluyor. Göğü, Gök Tanrısı An, yeri de Yer Tanrıçası Ninki ile Hava Tanrısı Enlil alıyor.
Buna göre önce evreni meydana getiren suda olan Ana Tanrıça ile Hava Tanrısı’dır. Gök ve Yer birer tanrı değil onların sahibidirler.
alıntı

Türk efsanelerinde çok çeşitli yaradılış motifi vardır.
Buna rağmen ana motif birbirlerine benziyor.
ilk olarak evren büyük bir sudan oluşuyor. Tanrı Ülgen, bazısında insan olan kişi, bazısında şeytan olan Erlik ile bu suların üzerinde uçuyor. Birinde denizden bir taş çıkarak Ülgen’e konacak bir yer oluyor. Başka birinde Erlik, diğerinde kişi, bir diğerinde ise yaban ördeği suyun içinden toprağı çıkararak yeri meydana getiriyor.

Bir başka anlatıma göre ise
alıntı
su içindeki Tanrıça Akana veya Ak-ene, Ülgen’e yeri ve göğü nasıl yaratacağını söylüyor. Ülgen de yere ve göğe “ol” diyor, onlar da oluyorlar (bahaettin Ogel).
alıntı

Ülgen’in yer ve göğe “olun” demesi ve evreni 6 günde yaratarak yedinci gün dinlenmesi Tevrat ve Kuran’daki Allahın “ol” diyerek yeri göğü 6 günde yaratması ve yedinci günü dinlenmesi motifi ile paraleldir.
Sumer’de insanın yaradılışı:
alıntı
Sumer’de tanrılar çoğalmaya başlayınca kendi işlerini yapıp yetiştiremediklerinden yakınıyor ve bütün tanrıların yaratıcısı Tanrıça Nammu’ya gelerek işlerini yapacak kimseler yaratması için yalvarıyorlar. O da oğlu Bilgelik Tanrısı Enki’yi derin uykusundan uyandırarak tanrıların işlerini görecekleri yaratmasını söylüyor. Enki de annesine derin sudan çamur almasını, ona tanrıların görüntüsünde şekil vermesini, ona bu işte yer tanrıçası ile doğum tanrısının yardım edece­ğini söylüyor. Enki, “Ey anneciğim! Yeni doğanın kaderini söyle”, diyor, sonunda o bir insan oluyor.
alıntı

Türk efsanelerinde insanın yaradılışı:
alıntı
Bunların birinde tanrı Ülgen deniz yüzünde toprak parçası görüyor. Bu toprağa “insan olsun” diyor, o insan oluyor. Adı Erlik. Bu tanrı ile kendini bir tutmaya kalkınca, tanrı etleri çamurdan, kemikleri kamıştan 7 insan daha yaratıyor. Türk Memlük efsanesinde, bir mağaraya dolan çamurlardan, yağmur ve sıcak etkisiyle 9 ay sonra ilk erkek meydana geliyor. Buna “Ay Atam” demişler, tekrar mağaraya dolan çamurlarla 9 ay sonra da bir kadın dünyaya gelmiş. Buna da “Ayva-akyüzlü” demişler.
alıntı

Başka bir efsanede tanrı insan şeklinde 7 erkek ve 4 kadın yapmış. Diğer bir Altay efsanesine göre tanrı Ülgen insanın etlerini topraktan, kemiklerini taştan yapıyor. Kadını da erkeğin kaburgasından. Kadının, Tevrat’a göre Adem’in kaburgasından yaratılması, Adem ile Havva’nın cennetten kovulması motifi hakkında bahaettin Ögel kitabının 475. sahifesinde bazı yorumlar yapmışsa da yine bu hikâyenin kaynağı Sumerlilere dayanmaktadır.
alıntı
Sumerler’de Dilmun adında saf temiz tanrıların yaşadığı bir ülke var. Hastalık, ölüm bilinmeyen yaşam ülkesi. Fakat orada su yok. Su Tanrısı, Güneş Tanrısına, yerden su çıkararak orasını tatlı su ile doldurmasını söylüyor. Güneş Tanrısı istenileni yapıyor. Böylece Dilmun meyva bahçeleri, tarlaları ve çayırları ile tanrıların cennet bahçesi oluşuyor. Bu bahçede Yer Tanrıçası 8 şifa bitkisi yetiştiriyor. Bunlar meyvelenince Bilgelik Tanrısı Enki hepsinden tadıyor. Yenmesi yasak olan bu meyveleri yiyen Tanrıya, Tanrıça çok kızıyor ve onu ölümle lânetleyerek ortadan yok oluyor. Diğer tanrılar büyük güçlüklerle Yer tanrıçasını bularak tanrıyı iyi etmesi için yakarıyorlar. Tanrıça, Tanrının 8 bitkiye karşı hasta olan 8 organı için birer şifa tanrısı yaratıyor. Bunlardan 5 tanesi Tanrıça. Hasta olan organlardan biri kaburga. Onu iyi eden tanrıçanın adı, “Kaburganın Hanımı” anlamına gelen Nin.ti’dir. Bu kelimede Nin hanım, -ti kaburgadır. -ti’nin diğer anlamı “yaşam” dır. Bu hikâye Tevrat’a geçerken kaburgadan bir kadın yaratılmış ve -ti kelimesinin ikinci anlamı alınarak “kaburganın Hanımı” yerine ibranicede “Hayat Veren Hanım” anlamına gelen “Havva” adı verilmiştir.
alıntı

Özbeklere göre insanın ilk atası “Kil Han” imiş. bahaettin Ögel, bunun iran’da ki “Kil Şah’ın” bir devamı olduğunu söylüyor. Tevrat’taki “Adam”ın anlamının da kırmızı toprak olması çok ilginç…
kil—->adam—>kırmızı toprak…

Görüldüğü üzre gerek tek tanrılı dinlerde, gerek Türk efsanelerinde, Sumer’de olduğu gibi, evren sudan, insan topraktan meydana gelmiştir.
Türklerin Yeraltı Dünyası hakkındaki inanışları da Sumerlilerin inanışına benzemektedir.
Sumerlilere göre Yeraltı Dünyasında ölüler nehir yoluyla götürülüyor. Nehrin sonunda Yeraltı Tanrıçası Ereşkigal’ın 7 kapıdan geçilen sarayı bulunuyor. Oraya gitmek isteyenler için bazı yasaklar var. Aynı motif Türk efsanesinde de bulunuyor. bahaettin Ögel Kuran’daki Cennetin Irmağı(şol cennetin ırmakları akar allah deyu deyu) olarak yorumlamak istemişse de bunun Sumer’Maradona Yeraltı Nehri olduğu kuşkusuz. Aynı nehir Tevrat’ta, Şeol, Yunan’da Hades olarak bulunmaktadır.

alıntı
Sumer metinlerinde gök gürültüsü bulutlarını simgeleyen “imdugud” adlı kutsal bir kuş var. Bu kuş kaderleri veriyor, sözüne karşı gelinmiyor ve yardımlar yapıyor. O’nun kanatları açılınca bütün göğü kaplıyor.Bu kuş Akadlılarda “Anzu” adını alarak birinci yüzyıla kadar çiviyazılı metinlerde varlığını korumuştur. Bazen kartal olarak da algılanan bu kuş ve yılanla ilgi bazı hikâyeler var Sumer metinlerinde.

Bunlardan birinde Aşk Tanıçası inanna, Tanrılar Bahçesinde dalsız budaksız bir ağaç yetiştiriyor. Ağacın tepesine Imdugud Kuşu, ortasında “Lilit” (bkz: lilith) isimli bir cin ve köküne de bir yılan yuva yapmış. Bu yüzden tahtasından yapmak istediğini yaptırmak için ağacı kestiremiyor. Gılgameş imdadına yetişip onları kaçırıyor ve ağacı keserek Tanrıça’ya veriyor.
ikinci hikâyede ise; Kral Etana’nın çocuğu olmuyor. Çocuk yaptıran bitki gökte yer alıyor ama göğe çıkma imkânı bulunmuyor. bunun üzerine O, bir gün bir çukura düşmüş kartal yavrularını bir yılanın yemesinden kurtarıyor. Kuş buna çok seviniyor. Buna karşılık olarak, kralın otu alabilmesi için kanatlarının üzerine bindirerek göğe çıkarmaya başlıyor. Kuş her yükselişte aşağıda ne gördüğünü sorması üzerine kral evvelâ geniş bir alan olduğunu, gittikçe onun küçüldüğünü, en sonunda da birşey göremediğini, korktuğu için hemen indirmesini söylüyor.
Üçüncü hikâyede ise; Kahraman Lugalbanda, Zabu ülkesinden kendi şehri olan Uruk’a dönmesi için, imdugud kuşunun dostluğunu kazanmak istiyor. Kuş yuvasında bulunmadığı zaman yavrularına yağ, bal, ekmek veriyor ve onlara bakıyor. Kuş yavrularına böyle güzel bakana candan dost olmaya, ona yardım etmeye karar veriyor ve Lugalbanda’nın şehrine rahatlıkla dönmesini sağlıyor.
Bu üç hikâyedeki kuş ve yılan motifi orta Asya efsanelerinde çeşitli şekilde bulmaktadır. örneğin, Telüt Türkleri arasında Merküt soyundan bir boya göre sağ kanadını güneş, sol kanadını ay kaplayan kutsal bir gök kuşu vardır. Sibirya ve Orta Asya şamanları kartalı tanrı elçisi olarak görmüşler, Altaylıların Kögütey destanında kahraman Karabatur, atlarını çalan “Kaankerede” adındaki kuşu ararken onun iki yavrusunu ejderden kurtarıyor. Kuş da Karabutura atlarını geri veriyor. Yolda düşmanları tarafından öldürülen kahramanı, kuş hayat suyu vererek canlandırıyor.
görüldüğü üzre bu altay hikayesi, sümer hikayesiyle neredeyse birebir aynı…bu anlatımı kırgız’ların ertöşük destanında ve uygur türkleri’nin bilge buka anlatımında da görmek mümkün.
Zend Avesta‘dan gelmiş olabileceği söylenen bu masalsı kuşa iranlılar simurg, Araplar da Zümrüd-ü Anka demektedir. Türklerdeki Hüma kuşu, peygamberin hadislerinde Cennet Kuşu olarak bildirilen kuştur.
cennette yer alan bu kuş, zaman zaman 7 kat göğe çıkıp tanrıya gidip gelmekte ve dolayısıyla tarih öncesi destanlara ve hikayelere konu olmaktadır…
Çeşitli adlar almış ve efsanelere karışmış bu tanrısal kuş hikâyesinin i.Ö. en az 3000 yıllarında Sumerlilerde başlamıştır.
Hüma kuşunun da aynı kaynaktan geldiği kuşkusuzdur…


Görüldüğü gibi, Sumerlilerin imdugud kuşu, Akatlılarda Anzu, Araplarda Anka, Zümrüd-ü Anka, iran’da Simurg, Hindlilerde Garuda, Türklerde Hüma, adları altında çeşitli efsanelere konu olarak sürmüştür. Amerika yerlileri arasına kadar uzanan bu kuş motifi de Sumerlere ve hatta sümerler’den çok daha önceki öntürk kültürlerine dayandığı şüphesizdir…
sümer kültürü ile türk kültürü arasındaki bir başka benzerlik ise kahramanlarıdır…Sumerlerde kahramanlar tanrılarla bağlantılı, insanüstü güçlere sahip kişiler olup ilk kahramanlıkları genelde ülkeye zararlı olan büyük güçteki hayvanı öldürmektir. Aynı motifi Türk kahramanlarında da görmekteyiz…
Sumerler’de “7” temel sayı olarak görülüyor. 7 dağ aşmak, 7 kapı geçmek, 7 kat gök, 7 tanrısal ışık, 7 ağaç, gibi. Türklerde temel sayı “9” olmasına karşın 7 sayısı da bulunuyor. 7 iklim, 7 yıl, 7 gün, 7 gök kısrağı gibi…
yine aynı şekilde, Türk Kaganı, tanrı tarafından çeşitli güçler verilerek insanları idare etmek üzere tahta oturtulmuştur. Sumerler’de tanrılar şehir beylerini kendileri seçerek ve güçler vererek kendileri yerine ülkeyi idare ettirmektedir…
Türklerde dağlar tanrıya yakın sayıldığından kutsal olmuşlar. Sumerlerde de dağlar tanrılarla insanlar arasında bağlantı kurdukları düşüncesiyle kutsal sayılmış. Onun için dağ olmayan Mezopotamya’da Sumerliler tanrı evlerini yapay tepeler üzerine yapmışlar ve yüksek binalarla devasa yapılar bina etmişlerdir.(ziggurat)


Sumerliler kendilerini “Karabaşlı” olarak adlandırırdı… Divan-ı Lûgat-it Türk, cilt III, s. 222’de, Türkler arasında erkek ve kadın kölelere “Karabaş” deyimi kullanıldığı yazılıdır. Manas destanında ise Manas ziyafete yalnız çağrıldığında yalnız başına bir yiğitiz anlamıda, “Karabaşlı Kişiyiz” demiştir.
görüldüğü gibi sümer kültürü ile türk-öntürk kültürü ve mitleri arasında neredeyse birebir benzerlikler bulunmaktadır. tüm bu benzerliklere dil benzerliğini ve dil ailesinin aynı olmasını da eklediğimizde ve sümerler’in öntürklerin yaşadığı topraklardan mezopotamya’ya geldiğinin kabul gördüğünü eklediğimizde sümerler’in türk soylu bir kavim olduğu gün gibi aşikardır.
(bkz: ön türkler/@protest sanayici)

her zaman dediğimiz gibi;
tarih türklerde başlar…dolayısıyla sümerler’de…

INANNA Sumerian God Annunaki (Ishtar)
Sie haben keine Berechtigung Anhänge anzusehen. Anhänge sind ausgeblendet.









Mit der zeit wird sich noch so einiges herausstellen was über die jahre in vergessenheit geratten ist. Aufschlussreicher artikel nebenbei global ellerine saglik
 
Mit der zeit wird sich noch so einiges herausstellen was über die jahre in vergessenheit geratten ist. Aufschlussreicher artikel nebenbei global ellerine saglik

Es hat sich schon herausgetsellt, das die türkischen Quellen die du und dein Kumpel Global-Network postet getürkt sind, gucke hier:


Die türkische Geschichtsthese (türkisch Türk Tarih Tezi) war eine von Atatürk in den 1930er Jahren unterstützte Geschichtsauffassung, die eine frühe Einwanderung turkstämmiger Völker nach Anatolien postulierte. Dort sollten sie die Hochkulturen der Hethiter und Sumerer geschaffen haben. Die Geschichtsthese diente dem Prozess der Bildung eines Nationalvolks und war bis zu Atatürks Tod ein Grundpfeiler der offiziellen Geschichtsschreibung.[SUP][1][/SUP] Die Türkische Geschichtsthese sollte als Antithese zur europäisch-westlichen Geschichtsthese stehen. Im Zuge der These wurde ein großer Wert auf die Archäologie, die in diesen Jahren weiterentwickelt wurde, gelegt.
Bedingt durch den Wunsch, den Türken den Ruhm eines alten Kulturvolkes zu sichern, ließ Atatürk Vermutungen europäischer Wissenschaftler aufgreifen, die eine Verwandtschaft des Sumerischen mit dem Türkischen für möglich hielten. Später förderten Ausgrabungen des deutschen Gelehrten Hugo Winckler in Boğazkale Denkmäler der Hethiter zutage. Auch hier kam der Gedanke auf, Türken hätten Baudenkmäler geschaffen, die später von einer indogermanischen Herrenschicht übernommen wurden.
Die Geschichtsthese versuchte zu belegen, dass Anatolien seit jeher türkisch war, um das Anrecht der Türken auf Anatolien zu begründen, vor anderen Völkern wie den Griechen und Armeniern. Anfangs wurden die Hethiter als Türken angesehen, doch mit der Klassifizierung der hethitischen Sprache als indoeuropäisch fiel diese Einordnung weg.


Türkische Geschichtsthese ? Wikipedia
 
Es hat sich schon herausgetsellt, das die türkischen Quellen die du und dein Kumpel Global-Network postet getürkt sind, gucke hier:


Stimmt,in diesem fall fuhr man mit einer Zeitmaschine zurück und Türkte die Sumerische Sprache und kam wieder zurück und veröffentlichte diese Quellen.Nein oder noch Besser! Es ist reiner zufall,das sich so viele Wörter im Sumerischen,mit der Türkischen Schreibweise und Aussprache ähneln bzw nahezu identisch mit dieser sind.Btw Sumer hatte ja auch viel mit der Aktuellen Geographischen Lage der Republik Türkei gemeinsam,deine Quelle ist Uninteressant.Aber mal ein ernstes Wort zu dir.Man was bist du nur für ein elender Waschlappen! Du regst dich über alles und jeden auf und machst ne Welle um nichts und trotzdem machen wir unser ding,wie gehabt,ohne uns von Ungeziefer deiner sorte in irgendeiner Art beindrucken zu lassen.Folglich,hat sich entegen deinem Wunsch,rein garnichts Herausgestellt.Warum denn Anspruch auf Anatolien begründen? Hat die Türkei denn heute so etwas nötig? Es WAR es IST und Wahrscheinlich wird es noch ein dutzend Jahrhunderte Türkisch BLEIBEN!
 
Zuletzt bearbeitet:
OECD-Ranking: Türkei hat „effizienteres“ Schulsystem als Deutschland und die Schweiz



Mit Platz 21 unter den 30 OECD-Staaten schneidet die Türkei eher enttäuschend beim Vergleich der Effizienz im Bildungssystem ab. Trotzdem liegt die Türkei damit aber noch vor Deutschland, der Schweiz und südeuropäischen Ländern wie Griechenland, Spanien und Italien. Es bleibt viel zu tun.




Themen: 4+4+4, Bildungssystem, Deutschland, Effizienz, Finnland, Frauen, OECD, PISA, Türkei


Das türkische Schulsystem kann mit den westeuropäischen Systemen konkurrieren. (Foto: Flickr/the school bus routine by woodleywonderworks CC BY 2.0)

Die der OECD am 4. September vorgelegte Studie verglich 30 OECD-Staaten und setzte den Erfolg ihres Bildungssystems in Verbindung mit dem dafür bereitgestelltem Geld. Die Organisation für wirtschaftliche Zusammenarbeit und Entwicklung stellte auch heraus, dass das türkische Bildungssystem in den Bereichen Lesen, Mathematik und Wissenschaft mit den Ergebnissen des PISA-Primus Finnland konkurrieren kann.

Besser als einige westeuropäische Staaten


Die Türkei schließt damit besser ab als einige westeuropäische Länder. Die Länder Schweiz und Deutschland sowie mehrere südeuropäische Staaten konnten beim Effizienzindex nicht so gut wie dir Türkei abschließen. Die Studie an sich ist die erste ihrer Art und orientiert sich an der Effizienz des Bildungssystems, gemessen am Budget. Die Budgetgröße und letztendliche Unterrichtsqualität bleiben hier unbeobachtet.
Eine grobe Orientierung bietet die Zahl der bezahlten Lehrer. Finnland kann bei dem Ranking wieder als Bester abschneiden. Als ein großes Problem sieht die Studie die niedrige Bezahlung der türkischen Lehrer, so die Hurriyet. Die Bezahlung müsste um 129 Prozent steigen, um ausreichend zu sein. Das hängt mit dem Verhältnis zwischen dem Lehrer und den betreuten Kindern zusammen, so die OECD. Zu wenige Lehrer mit schlechter Bezahlung betreuen zu viele Kinder. Doch das ist nicht der einzige Kritikpunkt am türkischen Bildungssystem.

Frauen benachteiligt


Frauen sind im türkischen Bildungssystem immer noch benachteiligt. „52 Prozent der Frauen im Alter von 15 bis 29 in der Türkei gehen weder arbeiten noch zur Schule. Bei den türkischen Männern liegt der Anteil bei 20 Prozent“, fassen die türkischen Medien zusammen. Während die durchschnittliche Schulbildung in den OECD-Ländern bei 13 Jahren liegt, kämen 90 Prozent der Türkinnen und Türken, wie in China, Indonesien und Saudi-Arabien, auf gerade einmal acht bis zehn Jahre (mehr hier). Der Grund: Nach der Regelschule geht es für viele Schülerinnen und Schüler eben nicht weiter. Und das hat Konsequenzen: Laut OECD-Bericht gehört die Türkei derzeit zu den Top drei Nationen – neben China und Brasilien – mit dem geringsten Anteil an Kandidaten, die es auf eine Universität schaffen. Der Anteil derjenigen, die nach ihrer Schulzeit tatsächlich eine Hochschule besuchten, läge bei 20 Prozent. In Brasilien liegt der Anteil bei zwölf, in China gar nur bei sechs Prozent (mehr hier).

Neueste Schulreform umstritten


Schon bei der Verabschiedung im Parlament hatte die 4+4+4+ Schureform für Aufruhr gesorgt. Wenige Monate, nachdem die Reform umgesetzt wurde, gab es erneut Unstimmigkeiten. Denn Bildungsexperten und Eltern waren der Ansicht, dass das Bildungssystem noch gar nicht genug Maßnahmen ergriffen habe, um die umfangreiche Reform zu verwirklichen. Die umfassende Reform beinhaltete die Erhöhung der Schulpflicht von acht auf zwölf Jahre. Dabei besteht die Schulzeit aus vier Jahren Grundschule, vier Jahren Mittelschule und weitere vier Jahre bilden die Oberschule, wobei diese Zeit auch in Form einer Fernschule absolviert werden kann. Außerdem wurde das Schuleintrittsalter von 72 auf 60 Monate verringert.
Die Unterteilung des Schulsystems in drei Abschnitte hatte zudem vor allem säkuläre Kräfte in der Türkei verärgert. Da es bisher keine Mittelstufe gab und die Grundschule bis zur achten Klasse dauerte, konnten Schüler die religiösen Imam-Hatip-Schulen erst mit Beginn der Oberstufe besuchen. Nun ist es ihnen jedoch möglich, schon die Mittelstufe auf einer solchen Schule zu absolvieren (mehr hier).
 
Historische Fakten zu zeigen kann im Grunde ja nicht falsch sein aber wenn man mit dem nackten Finger auf andere zeigt und die eigenen Vergehen einfach ignoriert, hat das einfach nur einen Namen 'Heuchelei'.

Man könnte über viel mehr Graeueltaten im OR schreiben aber das bringt jetzt keinen weiter.

Yeni nizam getirilmek geliyorsa çatlak sesler çıkacaktir. Herkesi memnun edemezsiniz...
 
Um diese Inhalte anzuzeigen, benötigen wir die Zustimmung zum Setzen von Drittanbieter-Cookies.
Für weitere Informationen siehe die Seite Verwendung von Cookies.


Bu kim? Justin Bieber.

Bu? Türkiye Bayragi. :lol:
 
Beste junge Lehre: Gleich 3 türkische Universitäten schaffen es in die weltweiten Top 100

Deutsch Türkische Nachrichten | 04.05.15, 17:05
Die türkischen Universitäten behaupten sich im internationalen Vergleich. Gleich drei Hochschulen haben es in die Top 100 der besten Einrichtungen unter 50 Jahren geschafft. Damit befinden sie sich in Gesellschaft der traditionellen Spitzenländer wie den USA, der Schweiz und Großbritannien.




Themen: Bildung, Bilkent, Koç, Sabanci, THE, Türkei, Universität
Die asiatischen Universitäten liegen im Ranking ganz vorne. Doch schon knapp hinter den Top 10 taucht die erste türkische Hochschule auf. (Foto: Flickr/ Tongji University Library by Matthias Ripp CC BY 2.0)

Die türkischen Universitäten Koç, Sabancı und Bilkent haben es unter die weltweit 100 besten Universitäten mit weniger als 50 Jahren geschafft. Das geht aus dem aktuellen Ranking des Times Higher Education (THE) Magazin hervor. An der Spitze befindet sich diesmal die Schweiz, gefolgt von Korea, Hong Kong und Singapur. Auch Deutschland ist sieben Mal vertreten.
Die Ende April veröffentlichte Liste „100 Under 50“ wird erstmals von der Schweizer École Polytechnique Fédérale de Lausanne (EPFL) angeführt. Die südkoreanische Pohang University of Science and Technology (Postech) muss sich nach dreimaliger Führungsposition nun mit Rang zwei zufrieden geben. Die türkische Sabanci Universität schafft es immerhin auf Position 13, die Bilkent Universität auf die 28 und die Koç Universität auf Rang 51.
„Sabanci, Bilkent und Koç Universitäten sind nicht nur sehr jung, sie sind auch privat und profitieren von dieser Freiheit und Flexibilität, sich selbst auf eine agilere und verantwortlichere Weise zu managen, um weiterhin ganz oben im Spiel zu bleiben“, zitiert die türkische Zeitung Hürriyet aus dem entsprechenden Bericht.
Darüber hinaus verhielten sich die Top 5 des Rankings statisch, heißt es weiter. Nach wie vor würden die ost-asiatischen Institutionen das Bild dominieren. Auf Platz drei findet sich das Korea Advanced Institute of Science and Technology (KAIST) wieder, Platz vier geht an die Hong Kong University of Science and Technology, die Nanyang Technological University in Singapur belegt Rang fünf.
Insgesamt fänden sich 28 Nationen und Regionen im Ranking wieder. Acht Nationen bilden die Top 10, darunter die Schweiz, die Niederlande, Frankreich, Großbritannien und die USA. Letztere dominieren derartige Listen traditionell. Im aktuellen Fall finden sich sieben Einrichtungen in den Top 100, genauso viele wie deutsche. Starke Performer sind zudem Spanien (sechs Vertreter), Frankreich (fünf) und Kanada (vier). Neben der Türkei haben auch Finnland, Hong Kong, Italien, Portugal, Südkorea, Schweden und Taiwan jeweils drei Hochschulen im Rennen. Ebenfalls vertreten sind Brasilien, Marokko, Iran, Macau und Griechenland.
Das Magazin räumt allen gelisteten Hochschulen großes Potenital ein. Sie hätten das Zeug, Harvards oder Oxfords der nächsten Generation zu werden. Immerhin hätten sie es geschafft, binnen Jahrzehnten in die Weltelite aufzusteigen und nicht erst in Jahrhunderten. Gleichsam zeige das Ranking auch, welche Nationen den USA und Großbritannien gefährlich werden könnten.
Das Ranking „100 Under 50“ der jungen Universitäten weltweit erhebt Umfang, Produktivität und Reputation der Forschung (30 %), Kennziffern der Lehre wie etwa Betreuungsrelationen (30 %), die Anzahl der Zitationen nach Fächern (30 %), die Internationalität (7,5 %) und die Kooperation mit Unternehmen (2,5 %).
Dass das Ranking absolut Sinn macht, erläutert die Uni Bremen: „Auch wenn zahlreiche Hochschulrankings wegen methodischer Schwächen im Wissenschaftsbetrieb umstritten sind, gilt das THE-Ranking ‘100 Under 50′ als vergleichsweise solide. Im traditionellen ‘Times Higher World University Ranking’ (…) spielt über Jahrhunderte erworbene wissenschaftliche Reputation eine weit größere Rolle.“

Beste junge Lehre: Gleich 3 türkische Universitäten schaffen es in die weltweiten Top 100 | DEUTSCH TÜRKISCHE NACHRICHTEN
 
Was Mathematik und Physik betrifft habe ich die Erfahrung gemacht, dass bei uns an der RWTH Studenten aus der Türkei viel mehr Vorkenntnisse aus der Schulzeit mitgebracht haben als Abiturienten aus NRW, Bayern oder Belgien. Auch Freunde von mir, die in der Türkei an der YÖS-Prüfung teilgenommen hatten, kannten schon vieles was ich zum ersten Mal in der Uni gesehen hatte. Ich denke aber, dass dies eher ein Problem des deutschen Bildungssytems ist. Auch Studenten aus dem Iran, Griechenland oder dem Maghreb hatten viel mehr Vorkenntnisse als wir.
 
Zurück
Oben