Nadir'in Şah İlan Edilmesi ve Etkinlikleri
Nadir Şahın Osmanlı Devleti mektupınun mezmunu:İranın Türk ve Taçik halkı, Mogan Kışlağı'nda toplanarak kendisini Türkman İli'nin şahı seçtiler, 1736
[3][4]
1736’da
Mugan ovasına hareket eden Nadir, burada bir kurultay tertip ederek buraya gelen İran eyalet valileri, ulema, eşraf, aşiret ve oymak ileri gelenlerinin desteğiyle şah ilan edildi. Burada Nadir, şahlığı Peygamber’den sonra Ebubekir, Ömer, Osman ve
Ali’nin halife olduğunu, bu gerçeği Hindistan ve Türkistan’dan Rumeli’ye kadar bütün İslam aleminin kabul edip, İran’ın dahi Ehl-i Sünnet’e bağlı iken
Şah İsmail tarafından sokulan Şii akidelerle Müslümanların bölündüğünü, Müslümanlar arasında birliği sağlayabilmek için Şiiliğe, Şah İsmail tarafından sokulan bu akidelerden vazgeçip,
İmam Cafer Sadık tarikatının (mezhebinin) kabul edilmesi şartıyla uygun buldu. Bu şartı davetliler tarafından kabul edildi.
Nadir, Şah ilan edildikten sonra ülke genelinde bütün dini görevlilere fermanlar göndererek, Peygamber’den sonra halife olan
Ebubekir,
Ömer,
Osman’a sövülmeyip, aksine isimlerinin rahmetle anılması, yine Sünniler ile Şiiler arasında ihtilafa sebep olan ve ezanlarda okunan
Ali için, “Aliveliullah” kelimesinin bundan böyle okunmaması bildirildi. Şii ulema tarafından [736 yılı Şubat başlarında İran şahı olduğu onaylandı. Şii ulemanın etkinliğini kırarak onların bütün arazilerine ve mallarına el koydurttu. Mugan’da İran Şah’ı seçildikten sonra İsfahan’a gelen Nadir, Mart 1736’da İsfahan yakınlarındaki Ferahâbât Bahçelerinde yapılan törenle şahlık tacını giyerek İran tahtına oturdu. Nadir'in İran'da şahlığını resmen ilan etmesiyle
Safevi Hanedanı’nın İran'daki hakimiyeti sona ererek İran'da yine bir Türk hanedanı olan, Afşar Türklerinin hakimiyeti başladı.
Osmanlıların batı cephesinin karışması dolayısıyla Avusturya ve Rusya ile savaşa hazırlanması, buna karşılık Nadir'in Kerkük ve Arpaçay başarılarını takiben İran'a iade edilmesini istediği yerlerin tamamını ele geçirmesi, tarafları barışa yanaştırdı. Nadir Şah, Osmanlılarla barış görüşmelerini başlatmış ancak
Caferilikin beşinci mezhep olarak kabulünü talep etmesi, Osmanlı ulemasının da bunu kabul etmemesi barış sürecini uzunca süre sürüncemede bırakmıştır.