Aktuelles
  • Herzlich Willkommen im Balkanforum
    Sind Sie neu hier? Dann werden Sie Mitglied in unserer Community.
    Bitte hier registrieren

News aus der Republik Nordzypern

Wie sieht denn der Stand der Verhandlungen aus? Man liest nicht mehr viel davon.

Die Verhandlungen sind total unübersichtlich, weder gr. Zyprioten noch tr. Zyprioten werden über die Verhandlungen aufgeklärt.

Was ich mitbekommen habe ist, dass über die Garantiemächte gestritten wird, als auch über wechselnde Präsidentschaft. Akıncı meinte bezüglich Eigentum und Territoriales kam man nicht sehr weit voran.
 
Kıbrıs'a mucize proje

Sie haben keine Berechtigung Anhänge anzusehen. Anhänge sind ausgeblendet.


Türkiye son yıllarda birçok hayalin gerçekleşmesine tanıklık etti ama bu kez gerçek anlamda "hayal" sayılan bir projeyi gerçekleştirdi.

Söylendiğinde kimsenin inanmayacağı, hatta inanmadığı bir proje bu... Dün[FONT=pt_sansbold]Cumhurbaşkanı Erdoğan[/FONT], başbakan [FONT=pt_sansbold]Ahmet Davutoğlu[/FONT], KKTC Cumhurbaşkanı [FONT=pt_sansbold]Mustafa Akıncı[/FONT], KKTC Başbakanı [FONT=pt_sansbold]Ömer Kalyoncu [/FONT]ve çok sayıda bakanın katıldığı açılış töreniyle bu proje hayata geçti. Türkiye'den Kıbrıs'a hayat verecek su akmaya başladı. Bu mucize gibi bir şey. Tören alanına gelen Kıbrıslı Türklerin gözlerinin içi gülüyordu. Suyun hayat olduğunu onlardan daha iyi anlayacak kimse olamazdı.

Bu proje sadece Türkiye'de değil dünyada bir ilkti. Bu yüzden de "[FONT=pt_sansbold]Asrın Projesi[/FONT]" tanımını fazlasıyla hak ediyordu. Denizin içinde, 250 metre aşağıdan 500 metrelik boruların birleşmesiyle oluşan 80 kilometresi deniz içinde, toplam 107 kilometrelik bir boru hattı, Türkiye'den Kıbrıs'a su taşıyacak. Hem de yılda 75 milyon metreküp. Yarısı içme suyu, yarısı sulama için kullanılacak. Bunu hayal etmek, düşünüp destek bulmak, teknolojisini geliştirip gerçekleştirmek mucize değil de nedir?

Türkiye'yi yönetenler, işadamları, devlet bürokratları ve tabii ki mühendisleri böyle bir mucizeyi gerçekleştirerek tarihe geçti. Kıbrıs adasının Geçitköy'ündeki baraja suyun ilk akması nedeniyle düzenlenen törende konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, projenin tarihi ve teknik önemi kadar bir başka özelliğine de dikkat çekti: "[FONT=pt_sansbold]Burada bir hayal gerçeğe dönüştü. Bu hayalle sadece Kıbrıs Türkleri değil güney de yararlanabilir. İsterlerse bunun adını barış suyu koyar, Güney'e de veririz.[/FONT]"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha İstanbul belediye başkanlığı döneminden beri bu projeyle ilgilendiği ve projenin asıl mimarı olduğu biliniyor. Bu gerçeği de kürsüye çıkan her konuşmacı dile getirdi. En çok alkışı da KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın şu sözleri aldı:

"[FONT=pt_sansbold]Yiğidi öldür ama hakkını da teslim et. Bu projenin mimarı Sayın Erdoğan'dır. Bu proje hayal etmekle başladı. Bu proje, bölge ülkelerinden AB ülkelerine yeni ilişkilerin kurulmasının önünü açıyor. Bugün bir milattır. Tarih bunu böyle yazacak.[/FONT]"

Bu sözleri dinlediğim an, yaklaşık iki ay önce 7 Ağustos'ta son boruların takılma töreni için geldiğimde yazdığım son satırları hatırladım: "[FONT=pt_sansbold]Bu adım, önyargılara, artan algı operasyonlarına, tuzaklara ve tehditlere karşı Türkiye'nin insani cevabıydı.[/FONT]"

Türkiye, o insani duruşunu, son terör saldırılarına, Suriye üzerinden kurulan küresel tezgâhlara rağmen, bir yandan 2 milyonu aşkın Suriyeli mülteciye kucak açarak, öte yandan da Türk'ün de Rum'un da yararlanacağı suyu adaya taşıyarak sürdürüyor. Ve tarihe "[FONT=pt_sansbold]barış suyu[/FONT]" ve "[FONT=pt_sansbold]çözüm süreci[/FONT]" gibi insani projelerle not düşüyor.

Elbette böyle "[FONT=pt_sansbold]milat[/FONT]" olacak projelerin hayalden gerçeğe dönüşmesinde siyasi iradenin önemi büyük. Ama onu hayata geçirecek kadrolar da çok önemli... Bu projede, Devlet Su İşleri çalışanından yüklenici firmaya, teknoloji üreten mühendisinden inşaat işçisine hepsinin emeği var.

Yüklenici firma Kalyon İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı [FONT=pt_sansbold]Orhan Cemal Kalyoncu [/FONT]bu ortak çabanın nasıl bir sonuç yarattığını şöyle anlatıyor: "[FONT=pt_sansbold]Bu projenin mimarı Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'dır. Onun yol göstericiliğiyle Türk mühendislerinin, işadamlarının çabası birleşince ortaya müthiş bir sonuç çıktı. Bu projeyle yeni bir teknoloji geliştirdik. Böylece alanında tek olarak dünya literatürüne
gerdik.[/FONT]
"

Kaynak: SABAH
 

Anhänge

    Sie haben keine Berechtigung Anhänge anzusehen. Anhänge sind ausgeblendet.
Premier ?Türkische Republik Nordzypern?: Probleme in jedem Bereich | Tiroler Tageszeitung Online - Nachrichten von jetzt!

[h=1]Premier Türkische Republik Nordzypern: Probleme in jedem Bereich[/h] Lefkoşa/Wien (APA) - Die österreichische Botschaft in der Republik Zypern unterhält keine offiziellen Kontakte zur nur von Ankara anerkannten Türkischen Republik Nordzypern (TRNZ). Die APA hat das Näheverhältnis der TRNZ zur Türkei direkt beim TRNZ-Premier hinterfragt.


APA: Wie ist es, Premier eines international nicht anerkannten Landes zu sein?

„Wir erfahren die Schwierigkeiten, von sozialen und wirtschaftlichen Beziehungen, von Sport bis zu internationalen Beziehungen. Es gibt Probleme in jedem Bereich“, antwortet TRNZ-Premier Ömer Soyer Kalyoncu der APA an seinem Amtssitz in Lefkoşa.


APA: Stehen Sie in täglichem Kontakt mit dem türkischen Präsidenten Recep Tayyip Erdoğan?


„Von Zeit zu Zeit, nicht täglich“, sagt Kalyoncu. Seit seinem Amtsantritt im Juli sei Erdogan einmal in der TRNZ gewesen, er selbst in der Türkei. Minister der TRNZ und der Türkei stünden in regelmäßigem Austausch.

APA: Ist die Türkische Republik Nordzypern von der Türkei unabhängig?


„Man muss die wirtschaftlichen Realitäten befolgen. Oft sind Entscheidungen von Wirtschaftsangelegenheiten beeinflusst.“ Schneller Nachsatz: „Es stimmt nicht, zu sagen, dass die Türkei wirtschaftlichen Druck auf uns ausübt. Wir treffen unsere eigenen, unabhängigen Entscheidungen.“

APA: Würde die Türkei von einer Lösung des Zypern-Konflikts profitieren?

„Ja, das denke ich“, meint Kalyoncu.

APA: Sollte sich Österreich zur Lösung des Zypern-Konflikts als neutrales Land einbringen, wie etwa Deutschland das tut?

„Österreich ist nicht neutral. Die EU ist nicht neutral“, sagt Kalyoncu bestimmt. Aber man heiße ihre Hilfe willkommen. „Wir haben Beziehungen mit der EU.“

Die Mittelmeerinsel Zypern ist seit 1974 nach einem griechischen Putsch und einer türkischen Militärintervention geteilt; die Türkische Republik Nordzypern wurde 1983 ausgerufen, wird aber nur von Ankara anerkannt. Die Republik Zypern ist seit 2004 EU-Mitglied. Das EU-Recht gilt de facto aber nur im griechisch-zypriotischen Süden, obwohl es de iure auch den türkisch kontrollierten Norden umfasst.


(Das Gespräch führte Viola Bauer/APA)
 
Um diese Inhalte anzuzeigen, benötigen wir die Zustimmung zum Setzen von Drittanbieter-Cookies.
Für weitere Informationen siehe die Seite Verwendung von Cookies.


Meter'i de unutmamak lazımdır.

Um diese Inhalte anzuzeigen, benötigen wir die Zustimmung zum Setzen von Drittanbieter-Cookies.
Für weitere Informationen siehe die Seite Verwendung von Cookies.
 
innerhalb der nordzyriotischen turkischen gewaessergrenzen wurde eine unbekannte drohne gefunden..

[h=4]KKTC açıklarında bir İHA![/h] Tatlısu-Esentepe açıklarında denize ‘İnsansız Hava Aracı’ (İHA) olarak bilinen, bir tür uçak düştü. Hangi ülkeye ait olduğu belirlenemeyen ve bir vatandaş tarafından fotoğrafı çekilen İHA’nın neden ve nasıl düştüğü bilinmiyor!


Kıbrıs Yenigün'ün haberine göre, Tatlısu-Esentepe açıklarında denize ‘İnsansız Hava Aracı’ (İHA) olarak bilinen, bir tür uçak düştü. Bir vatandaş tarafından fotoğrafı çekilen İHA’nın neden ve nasıl düştüğü bilinmiyor.
Görgü tanığından alınan bilgiye göre denizde tespit edilen İHA bölgeden bir belediye tarafından vince yüklenerek karaya çekildi. Denizde ters vaziyette bulunan aracın alt kısımlarında kameralar olduğu ifade edildi.
KKTC Emniyeti'nin açıklamasına göre, konuşla ilgili olarak herhangi bir kayıt olmadığını belirtti. İHA’ların günümüzde birçok saldırı ve keşif görevinde de kullanılmaları akıllarda soru işareti yarattı. Aracın hangi ülkeye ait olduğu bilinmezken Kıbrıs üzerinde hangi amaçla uçtuğu da öğrenilemedi.
Son aylarda Türkiye üzerinde de birkaç insansız hava aracının görülmüş hatta bazıları TSK tarafından düşürülmüştü. Özellikle Irak ve Suriye’de yaşanan iç savaş ve bölgedeki askeri gerginlikler nedeniyle ülkelerin istihbarat ihtiyacının da artması söz konusu araçların kullanımının da artmasına neden oluyor.


KKTC aç?klar?nda bir ?HA!
 
Rumlar kesin gözüyle bakıyor

Avrupa Komisyonu'nun, Güney Kıbrıs'ın tek taraflı dondurduğu Türkiye'nin 5 AB müzakere başlığının yeniden açılması kararının kesin olduğu belirtildi.

1440791.jpg


[FONT=pt_sansregular]Kıbrıs Rum Kesiminde yayınlanan Fileleftheros Gazetesi, "Türkiye'nin 5 AB Başlığının Açılması Nihai" başlıklı haberinde, Avrupa Komisyonu'nun, 2016 yılının ilk üç ayı içerisinde, Güney Kıbrıs tarafından tek taraflı olarak dondurulan, Türkiye'nin 5 müzakere başlığını yeniden açma kararının değişmeyen ve nihai olduğunu yazdı. Gazete, Güney Kıbrıs'ın, ilan ettiği niyetini gerçekleştirmemesi yönünde Brüksel'e müdahalede bulunduğunu ancak özlü bir sonuç elde edemediğinin de bilindiğini belirtti.

Aynı bilgilere dayanarak Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis'in birkaç hafta önce AB Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn ile bir araya geldiğini belirten gazete Kasulidis'in, Hahn'a, Rum tarafının görüşlerini aktardığını ve başlıkların muhtemelen yeniden açılmasının Kıbrıs sorununda olumsuz gelişmelere ve Kıbrıs sorununun çözüm çabalarının ortasında Rum tarafının yoğun tepkilerine neden olacağını anlattığını yazdı.

Gazete yine bilgilere atıfta bulunarak, AB Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn'ın, Rum tarafının görüşlerini anlayışla karşıladığının görüldüğünü ancak Avrupa Komisyonu'nun 5 müzakere başlığının açılması stratejisini değiştirmediğini belirtti.

Avrupa Komisyonu'nun, Türkiye'nin 5 başlığının açılması konusunun ele alındığı Avrupa Konseyi'nde Güney Kıbrıs'a karşı baskı ortamı oluşturmak istediğini belirten gazete, Brüksel'in, önerisini 28'lerin önüne getireceğini ve üye ülkelerin ezici bir çoğunluğunun Güney Kıbrıs'ı, 5 başlığın açılmasına rıza göstermeye ve tutumunu yeniden gözden geçirmeye zorlamasını arzuladığını yazdı.

Gazete aynı haberinde ayrıca Güney Kıbrıs'ın, uyguladığı vetoyu kaldırmasının ve başlıkların açılmasına rıza göstermesinin söz konusu olmadığını belirtti. Gazete, Güney Kıbrıs ile Brüksel'i karşı karşıya getiren bu tutumun, son dönemlerde birçok kez tekrarlandığını da yazdı.

IHA



[/FONT]

 
Die Lage in der TRNZ ist mehr als schlecht. Das Volk wird nicht über die Verhandlungen informiert, die beiden Regierungsparteien streiten sich ständig. Das Volk weiß nicht was es tun soll. Ich persönlich unterstütze Neuwahlen.
 
KKTC'nin görünmez aktörü

Kıbrıs’ın görünmez aktörü: Birleşik Krallık

Kıbrıs’ta yeni bir mutabakat, Birleşik Krallık’ın garantörlüğünü ve egemen askeri üslerini de tartışan, sorgulayan bir düzleme oturmadığı takdirde statüko kalıcı meşruluk kazanabilir.

15 Oca 2016 Güncelleme 15:25 TSİ | Konular Güney Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, İngiltere

Paylaş
Nikos%20Anastasiadis_David%20Cameron_AP_1.jpeg
Mehmet Hasgüler'e göre, 1964’ten bugüne Kıbrıs’taki durumdan mağdur olmayan tek aktör, Birleşik Krallık.[Fotoğraf: AP-Arşiv]

Mehmet Hasgüler

Twitter
Kıbrıs’ta müzakereler olumlu bir havada ilerliyor. Adanın iki lideri Mustafa Akıncı ile NikosAnastasiadis’in verdikleri ortak yeni yıl mesajı umutların daha da yeşermesine vesile oldu. Avrupa Birliği’nden (AB) Birleşmiş Milletler’e (BM) pek çok kurumun yetkililerinden de olumlu giden süreci destekleyen mesajlar geliyor. Türkiye-İsrail arasında ilişkilerin normalleşmesi ihtimalinin güçlenmesi, Doğu Akdeniz’in bir diğer büyük sorunu Kıbrıs için de ‘çözüm yakın mı?’ sorusunu akla getiriyor.
1964’ten bugüne Kıbrıs’taki mevcut durumdan mağdur olmayan tek aktör, İngiltere. Bu kadar önemli bir aktör görmezden gelindikçe çözüme varılamayabilir.

Mehmet Hasgüler


Ancak konu Kıbrıs olduğunda, reel politik açısından her zaman tartışılması gereken, ancak neredeyse hiç adı geçmeyen çok önemli bir aktör var: Birleşik Krallık (BK).

Adada iki üssü bulunan, garantörlüğün mucidi, 1964’ten bu yana Kıbrıs’taki mevcut durumdan asla mağdur olmayan, adanın iki tarafına açılan iki kapıya egemen, Kıbrıs sorunu, müzakereler, referandum, vs. tartışılırken asla ön planda olmayan Birleşik Krallık’ın Kıbrıs’taki rolü ne? İngiltere çözüme nasıl bakıyor?

Kıbrıs’ta egemenlik hiç milletin olmadı
Kıbrıs, 1959-1960 uluslararası antlaşmalarıyla bağımsızlık kazanarak BM'ye üye olduğunda bir garantörlük sistemiyle yani “vesayet” altında kurulmuştu. Kıbrıs’ın “sui generis” bağımsızlık kazandığı koşullar sadece garantörlük müessesiyle değil, yapılan ittifak antlaşmaları ve anayasal yapısı bakımından da netameliydi. İngiltere’nin sömürgecilik statüsü tasfiye edilirken, egemenlik tam anlamıyla halka ve dolayısıyla “Kıbrıs Cumhuriyeti” Temsilciler Meclisine ve cumhurbaşkanına devredilmedi. Yani Kıbrıs’ta “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” şiarı geçerli olamadı.

Bu tasfiye sürecinde geride vesayet kurumları kaldı. Garantörlük Antlaşması çerçevesinde adanın güney kesiminde konuşlandırılan İngiliz askeri üsleri Ağrotur ve Dikelya, İngiltere’nin Kıbrıs’ta egemenliğini sürdürmesine vesile oldu.

Kıbrıs’ın kuruluşunda yapılan düzenlemeler sayesinde, adanın iki halkının ortak kararı olsa bile değiştirilmesi imkânsız anayasal maddeler ve kurumlar oluşturuldu. Üslerin kaldırılması da bunlara sadece bir örnek... Böylesi bir yapının bağımsızlığı ve egemenliği şüphesiz tartışmalıdır. Zaten Kuruluş Antlaşmaları itibarıyla Kıbrıs Cumhuriyeti için “egemenliği ve bağımsızlığı kısıtlı devlet” tabiri kullanılır. Bütün bu anomalinin temelinde BM öncülüğünde self-determinasyon uygulanmaması yatar. Bunun da BK maharetiyle önlendiği aşikardır.

Kıbrıs çözümsüzlüğü: “Böl ve yönet” siyasetinin ürünü
Adanın çözümsüzlük tarihinin kritik siyasi krizlerden birisi, 30 Kasım 1963’te yaşandı. Dönemin Kıbrıs Cumhuriyeti Devlet Başkanı Makarios'un anayasada önerdiği 13 değişiklik Türklere göre haklarını kısıtlıyordu. Bu olayda, Makarios’un cesaretlendirilmesinde BK Kıbrıs Yüksek Komiseri SirArthur Clark’ın da rol oynadığı bilinir.
BK 5 Kasım 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’ndan adayı ilhak etmesiyle başlayan bu yeni serüveninde “böl ve yönet” siyasetini ön planda tutmuştur. Hatta Aralık 1963 ve sonrasında 4 Mart 1964’te BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 186 sayılı kararıyla yasal bir temel kazanmış Kıbrıs Hükümeti’nin (Kıbrıs Anayasası’na göre iki cemaatten oluşan ortak Kıbrıs Hükümeti sadece Hıristiyanlardan müteşekkil) statüsünün bile meşru olmadığı rahatlıkla ileri sürülebilir.

Güvenlik Konseyi’nde bu kararın hazırlanmasında ve ortaya çıkmasında Birleşik Krallık'ın BM’Maradona büyükelçisinin rolü olduğu da BM’nin resmi kayıtlarında bulunur.

Birleşik Krallık Kıbrıs’taki toplumlararası çatışmaları ve uyuşmazlığı çözüme taşımayı değil, kendi ulusal çıkarları açısından önem arz eden egemen üslerini düşünerek hareket etmiş ve adanın bölünmesine yardımcı olmuştur.
Aslında bu karar, BM Barış Gücü askerlerinin adaya konuşlanması sebebiyle alınmış olsa bile o günkü “Kıbrıs hükümeti”ne meşruiyet sağlanmış ve sonradan 1968’de başlayan toplumlararası müzakereler bu anomali yüzünden yeni bir ortaklık devletine taşınamamıştır.

BMGK’nın 1964 tarihli kararına dayanarak, adada görevli BM Barış Gücü askerlerinin görev süresi yılda iki kez uzatılmakta ve kararın geçiciliği havada kalmaktadır. Geçici olarak görevlendirilen BM Barış Gücü askerlerinin statüleri 51 yılda tam 102 kez uzatılmıştır.

Bunlarla birlikte 1 Mayıs 2004’te AB üyesi yapılmış “Kıbrıs Cumhuriyeti” bu anlamda hukuksal zemini tartışmalı ve meşruiyeti açıkça sorgulanabilecek bir statüdedir. Bu üyeliğe, bir AB üyesi ve garantör ülke olarak İngiltere aynen 40 yıl önceki gibi hiçbir itirazda bulunmamış, bilakis adanın nihai bölünmesine katkı yapacağı için desteklemiştir.

1968’den beri müzakere edilen Kıbrıs, üç NATO üyesinin ortak pozitif tutumuyla sıçrama yapabilecek bir evrededir. Bunun öncülüğünü de Birleşik Krallık yapmalıdır.

Mehmet Hasgüler


Kıbrıs’tan Küba krizine
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra baş gösteren Küba Krizi de adanın bölünmesine ilişkin derslerle doludur. Zira Küba o dönemde ABD için ne anlam ifade ediyorsa, Birleşik Krallık için de Kıbrıs aynı manaya sahipti. Bir bakıma Sosyalist Küba ile Kıbrıs arasında, Makarios ve Avrupa’nın en güçlü komünist partisi olan AKEL üzerinden ciddi bir kıyaslama yapılıyor ve Batı üzerinde stereotip algılar yaratılmak isteniyordu.
Küba sosyalizme geçince kapılar Batı’ya kapandı ve bu ülke Doğu-Batı gerginliğinde bir mihenk taşı oldu. Makarios’un bağlantısızlık yanlısı dış politikası ve SSCB-Doğu Bloku’na yakınlığı da Batı’da tedirginlik yaratmış, ada için “Akdeniz’in Kübası” yorumları yapılmıştı.

Aslında burada İngiltere’nin amacı, “iki kapılılık” durumunu yaratmaktı. Bu kararın Kıbrıs’ın bölünmesinde ve fiilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurumlarının Kıbrıs Rum elitlerine bırakılmasındaki yeri tartışmasız çok önemlidir. Kıbrıs “iki kapılı” olursa ve birisinde ‘Küba durumu’ vuku bulursa, her ikisine açılan kapı çok özel bir konumda olacaktı.
BK’nın Lefkoşa’daki Yüksek Komiserliği’nin 1974’ten bu yana, 42 yıldır hem Kuzey Kıbrıs’a hem de Güney Kıbrıs’a açılan iki kapısı var. Bu ayrıcalık ise sadece Birleşik Krallık’a sağlanmış durumda. Kıbrıs’taki bu iki kapılı statü, hem orta ve uzun vadede iki tarafı Birleşik Krallık’a muhtaç kılmış, hem de BK'nın mevcut konumunu tartışmasız bir yere yerleştirmiştir.

Diğer yandan demokrasisiyle dünyaya örnek gösterilen BK, Kıbrıs’ın sömürge idaresi sırasında özellikle 1931’den sonra adanın siyasi figürlerini de ciddi baskı altına almış ve iki cemaati de susturmuştur. Nisan 1955’te EOKA’nın başlattığı silahlı mücadeleyle iki cemaat bu sefer de iki arada bir derede bırakılmıştır. Şiddetin hâkim olduğu bir yapının ardından kısa bir süre sonra 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs’a bağımsızlık verildi. Bu yapının anayasal statüsü ciddi bir mutabakat gerektirirken, iki cemaatin siyasi figürleri de çoktan şiddetle susturulup baskı altına alınmıştı.

Müzakerelerde rolü ne olabilir?
Müzakereler pozitif ilerliyor. Lakin Türkiye’nin uzun yıllardır “defansif” Kıbrıs politikası yüzünden meselenin bu yönleri tartışılmıyor. Kıbrıs’ta yeni bir antlaşma ve mutabakat, Birleşik Krallık’ın garantörlüğünü ve egemen askeri üslerini de tartışan, sorgulayan bir düzleme oturmadığı takdirde statüko kalıcı meşruluk kazanabilir. Bunu iki cemaatin münevverleri öne çıkarmalı ve BK’nın bu bölünmüşlükten çıkarları olduğu açık edilmelidir.
BK’nın müzakerelerde yapıcı tutum almasının yolu, garantiler meselesinde 1955-1960 arasında yaptığı gibi Türkiye ve Yunanistan dışişleriyle bu konuyu uluslararası bir konferans yoluyla ele almasıdır.
1968’den beri müzakere edilen Kıbrıs, üç NATO üyesinin ortak pozitif tutumuyla sıçrama yapabilecek bir evrededir. Bunun öncülüğünü de Birleşik Krallık yapmalıdır.

Ancak İngiltere’nin adada çözüm istemediğine yönelik bir teze göre, AB üyesi, bölünmüş bir Kıbrıs ile mevcut statükonun devamının en az risk içeren ve olası üs tartışmalarının önünü kesen bir durum olduğu düşünülmektedir.

1964’ten bugüne Kıbrıs’taki durumdan mağdur olmayan tek aktör, Birleşik Krallık’tır. Kıbrıs Türkleri ve Rumları, Türkiye ve Yunanistan göreceli mağduriyetler yaşamıştır. Bu kadar önemli bir aktör görmezden gelindikçe çözüme varılamayabilir.

Güney Kıbrıs’ta Atina’ya, Kuzey Kıbrıs’ta Ankara’ya yönelik eleştiriler olabilse de Birleşik Krallık ne Güney’de ne Kuzey’de eleştiri konusu yapılmıyor. Bunun üzerinde ciddiyetle düşünmek, iki ülke dışişlerinin acilen ele alması gereken bir konudur. BK’nın da çözüm istemesini sağlayacak etken, bu statüsünün tartışılmaya başlanmasıdır. Yoksa daha çok müzakere eder ve çözüme ilişkin bir arpa boyu yol alamayız.

Prof. Dr. Mehmet Hasgüler, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Hasgüler'in Kıbrıs Sorunu üzerine çalışmaları bulunuyor.

Kaynak : El Cezire Türkiye



 
Zurück
Oben