16 Mart, Halepçe Katliamı'nın 20. yıldönümüydü. 20 yıl önce o gün, Irak-İran savaşı sürerken, Saddam Hüseyin Kuzey Irak'ta Kürtlere karşı kimyasal silahlarla saldırı düzenlenmesine izin vermiş, Halepçe'de 5 binden fazla insan ölmüştü. Saldırılardan kaçan Kürtler için Güneydoğu'da kamplar kuruldu. Türkiye kaçan Kürtlere sığınma hakkı vermedi. Sokak Dergisi'nin 1 Ekim 1989 tarihli sayısından Günay Aslan'ın bu kamplardaki yaşam mücadelesi üzerine yazdığı haberi aktarıyoruz.
Kızıltepe'Maradona Kürt kampından içeri adımınızı atar atmaz, yolunuzu kesen Kürt kadınlarının "Me bibin! Me laskın!..." (Bizi götürün, bizi kurtarın) diye yankılanan feryatlarını duyacaksınız.
Benizleri soluk, alabildiğine zayıf çocuklar, halsizlikten ağlayamayan bebekler göreceksiniz. Şaşırmayın. Günde bir somun ekmek, ayda 200 gram et, 15 günde bir, bir kilo bulgur sığınmacıların başlıca yiyecekleri.
Verilen yiyecekler büyüklerin açlıktan ölmemelerine yeterken çocukların yaşamasına yetmiyor. Diyarbakır kampında bir yılda tam 280 çocuk, yetersiz beslenmeden ölmüş. Duhok'tan, İmadiye'den, Ninova, Akre, Şexan'dan oralardaki kimyasal cehennemden kaçırılıp yaşasınlar diye Kürt kamplarına getirilen 280 çocuk yetersiz beslenmeden ölmüş.
Dünya aleme ilan edilerek hazırlanan kocaman kamplarda sığınmacılar için bütün yapılanlar üç-beş tuvalet ve yetersiz içme suyu ambarları. Zirevan Ahmedi ve Salih Rıza, tuvalet suyu içtiklerini ve yetkililerin "burada kalıp ölmektense gitmeniz daha iyi" dediklerini anlatıyorlar. Ve dönüyorlar artık Kürt sığınmacılar...
110 bin sığınmacıdan kala kala 30 bin kişi kaldı. Kalanların büyük çoğunluğu da dönüş hazırlığında. Peşmerge liderleri "Çok kötü bir yıl geçirdik. Aç geldik aç kaldık. Üryan geldik, üryan kaldık. Zulümden kaçtık, zorbalığa tutulduk" diyorlar. Geldikleri gibi gidiyorlar, kırgın, ümitsiz.
Kampın idari sorumlusu Mardin Vali Muavini Ahmet Nevros ise kampın kış gelmeden boşalacağı inancında. "Gidiyorlar, gidecekler" derken yüzünün ifadesi bir mutluluğun ipuçlarını veriyor. "Bunlar bu kış burada kalamazlar. Gitmeye elleri mahkum..."
Ahmet Nevroz'un bir derdi var. O da kamp komitesinin tehditleri. Nevroz'a göre "Komite olmasaydı, kampın yerinde yeller eserdi". Bu tehditleri engellemek için dönüş başvurularını geceye aldıklarını ekliyor, yine yüzünde ne kadar zeki olduğunu anlatmak isteyen bir yarım gülüş.